Bir sabah uyandım ve annemin içinden neler geçtiğini anladım. İlk başta buna anlam veremedim. Hemen kendimi çimdikledim ama hayır, uyanıktım. Gerçekti.
Annemin iç sesi şöyle diyordu: “Bütün işler birikti, ne yapacağımı bilemiyorum.” Şaşkınlıktan dona kaldım. Gerçekten onun iç sesini duyabiliyordum. Ne olup bittiğini anlayamadan okula gittim. Ama okulda da durum farklı değildi. Karşılaştığım herkesin iç sesini duyuyordum. Kimisi mutluydu, kimisi öfkeli, kimisi üzgün ya da kaygılı. Ama bu duyduklarım beni mutlu etmedi. Tam tersine, içimi acıttı. İnsanların iç dünyaları dışarıdan göründükleri gibi değildi. Yüzüme gülen bazı arkadaşlarım, içlerinden bana karşı kötü şeyler söylüyordu. En yakınım dediğim insanların bile içlerinden geçenler beni derinden yaraladı.
Kindarlıklar, kıskançlıklar, samimiyetsizlikler… Duydukça içim karardı. İnsanların gerçek yüzünü görmüştüm artık ve bu, taşıması ağır bir yüktü. Günün sonunda, kalbim kırık, gözlerim dolu bir şekilde yatağıma uzandım. İç sesleri duymak sandığım kadar büyülü bir şey değildi. Ve ben, o gece sessizliğin ne kadar kıymetli olduğunu fark ederek sessizce uyuyakaldım.
