Bir sabah uyandığımda herkesin iç sesini duyabildiğimi fark ettim.
E… şey… Bu biraz ani bir giriş oldu, pardon! O zaman en başa dönelim. Bu dileği dilediğim geceye…
Bir gün arkadaşımla bahçede oynarken uzaktan birini gördüm. O bizim “arkadaşımız” Ceren’di. Tabii arkadaşımız denirse… Hiçbir şey çaktırmadan oyuna devam ettik. Sonra yanımıza geldi ve gülerek “A hey, bensiz olur mu?” dedi. Ama içimden bir ses, onun içinden bizim hakkımızda kötü şeyler söylediğini biliyordu.
Hiç belli etmedim, oyunumuza devam ettik. Ama bir şey farklıydı. Normalde ikimize de kötü davranırdı ama o gün bana karşı inanılmaz nazikti. Ece’ye ise oldukça soğuk ve kırıcıydı. Bu tuhafıma gitti.
İçimden “Keşke aklını okuyabilseydim!” dedim. Tam o anda telefonumu açtım, saate baktım: 17.17
Bir anlığına duraksadım. “Yok artık, bu bir tesadüftür,” dedim ve geçtim. Ama işte… o günden sonra insanların iç seslerini duymaya başladım. Gerçekten, düşüncelerini okuyabiliyordum!
Bunu fark ettiğimde ilk işim Ceren’in kapısına gitmek oldu. Onunla konuştum ve düşündüğüm gibi olmadığını anladım. Meğer bizim hakkımızda kötü düşünmüyormuş. Sadece, onu dışladığımızı sanıyormuş ve bu yüzden kendini savunmak için sert davranıyormuş.
Hemen bu durumu arkadaşım Ece’ye anlattım. Ece önce şaşırdı ama sonra barışmayı kabul etti. Şimdi üçümüz de çok iyi arkadaşız.
