Herkese merhaba! Benim adım Doğa.
Bugün sizlere, bir günlüğüne hayvanlarla konuşabilseydim, onlara neler soracağımı ve onlarla neler konuşacağımı anlatmak istiyorum.
Eskiden, ben küçükken, bahçesi çok geniş olan ve birçok hayvan beslediğimiz bir evimiz vardı. Bu hayvanlardan biri de yaramaz mı yaramaz bir Denizli horozuydu. Onun işi gücü beni ve abimi kovalamaktı. Ne hikmetse küçük olduğum için daha çok beni hedef alırdı.
Evet, tahmin edebileceğiniz gibi onu çok severdim… Ama beni sürekli kovaladığı için ondan biraz korkardım.
Bir gün, babam beni yine kovaladığı bir sırada onu alıp tavşanlarımızın taşınabilir kafesine koymuştu.
O an içimden şöyle sormak geçti:
“Neden beni kovalıyorsun? Ben sana ne yaptım ki?”
Eğer gerçekten cevap verebilseydi muhtemelen umursamaz bir şekilde bakar ve beni kovalamaya devam ederdi. Oysa ki farkında bile değildi, onu seven birini kovalıyordu.
Şimdi farkına vardım desem yalan olmaz. Aslında benim o canım horozumun, inatçı bir keçiden farkı yoktu. Zaten en başından beri öyleydi. Benim bunu ancak şimdi anlamış olmam biraz geç oldu.
Ama şunu kesinlikle söyleyebilirim:
Benim o horozum dünyada tekti. Türünün tek örneğiydi. Hiçbir canlıya benzemezdi, tamamen kendine özgüydü.
Gerçekten hayvanlarla konuşabilseydik ne güzel olurdu. Horozumun derdini, neden öyle davrandığını belki de çok daha iyi anlardım.
