Özgürlük, yalnızca istediğini yapmak değildir; aynı zamanda aklını kullanarak, hem kendine hem de topluma zarar vermeden yaşamayı öğretmektedir. Kendi iradenle düşünme, karar verme ve davranma hakkına sahip olan bir yaşayabilme durumudur. Bunun yanı sıra insan zorunlu yasaları anlayıp uyum içinde davrandığında, işte o kişi gerçekten özgür olur. Aksi takdirde insanoğlu bu zorunluluğun bilincini yerine getiremezse, dehşet verici neticelere katlanır. Bu nedenle özgürlük, hem ahlaki hem de felsefi bir olgudur.![]()
“İnsan özgür doğar ama her yerde zincire vurulmuştur” diyen Jean-Jacquez Rousseau, insanın ömür boyunca başka birisinin esareti altında yaşamasından bahsettiğini söyleyebilirim. Rousseau’ya göre insan, doğa halinde özgür ve saftır; ancak toplumun acımasız kuralları ve sosyal hiyerarşi, bu özgürlüğünü ellerinden alır. Ona göre insanlar, kendi yarattıkları kurumlar dolayısıyla kendi zincirlerini üretmişlerdir. Cümle modern toplumun insanı nasıl yabanlaştıracağını, kendi özgürlüğünü nasıl yitirdiğini vurgular. Rousseau’nun çözümü ise “toplum sözleşmesi” kavramındadır. Bu sözleşme, bireylerin kendi istekleri doğrultusuyla oluşan bir anlaşmadır. Kimseyi zorlamadan, herkesin eşit haklara sahip olduğu bir toplumsal düzen hedeflenmiştir. İnsanlar, kendi bireysel sorunlarının ötesine geçip ortak irade ile yeniden özgür olabilirler. Ama ne yazık ki en azından benim bakış açımdan bu modern çağıda bunların tamamı mevcut değil.
Nietzsche’nin “Özgürlük, insanın kendine karşı sorumluluk alabilmesidir” sözünde ise tamamen başka bir özgürlük anlayışını sergilediğini görüyorum. Ona göre özgürlük, kendini dışsal baskıların içinde mahsur kalmaktan kurtulmaya çalışmak değil, insanın kendi iç dünyasıyla yüzleşip, korkularını yenmesini ve kendi kaderini belirlemesidir.Bireyin kendi iradesini yaratıp ve kendi değerlerini belirleyip kendisi için haklarını savunmaya çalıştığını anlatmaya çalıştığını söyleyebilirim. Ona göre özgürlük bir yüktür. Çünkü özgür olmak başkalarını senin hayatta ne yapacağını söylemesi değil, kendi hayatını şekillendirmek demektir.

Bu iki düşünürün özgürlük anlayışları arasında duygusal ve mantıksal düşünce çakışmış biçimde olduğunu düşünüyorum. Rousseau, özgürlüğü eşit ve toplumsal bir düzende olmasını inanırken, Nietzsche ise özgürlüğü bireysel olarak görüyor. Sonuç olarak bu iki inanış birbirlerinin zıttı olduğunu anlamış durumdayım. Peki şuanki bu modern çağına bakılırsa hangisi daha etkili ya da doğru bir seçim olur? Bana bakılırsa ben Nietzsche’nin tarafında olurum. Çünkü gördüğüm bu son haberlerden dolayı global olarak üzgünüm ki eşitliğin yeterli desteği almadığını inanıyorum. Buna bakarak bireysel olarak kendi problemlerini çözmek ve en azındankendin yeni bir hayat kurmak bana göre daha mantıklı geldi.
