Issız Ada

Bir sabah gözlerimi açtığımda etrafım tamamen değişmişti. Uzakta hiçbir bina, araba ya da insan sesi yoktu. Kuş sesleri havada dolaşıyor, yaprakların hışırtısı kulaklarımı dinlendiriyordu. Gözlerimi ovuşturdum ve etrafa baktım.

Mavi gökyüzü, parlayan güneş ve kumlar vardı. Ağaçlar yemyeşildi, dallarında rengârenk meyveler sarkıyordu. Deniz masmaviydi ve dalgalar yavaşça kıyıya vuruyordu. Deniz kokusu burnuma doldu, hafif bir rüzgar tenimi serinletti. Önce korktum çünkü yalnızdım. Ama sonra bu sessizlik ve doğanın güzelliği içimi huzurla doldurdu. Sanki dünya durmuş, sadece ben ve doğa kalmıştık.

Ayağa kalktım, etrafı daha iyi görebilmek için bir kayanın üstüne çıktım. Uzakta bir duman gördüm. “Belki de yalnız değilim.” diye düşündüm ve o yöne doğru yürümeye başladım. Duman beni ormana yöneltti; ormanda hayatımda hiç görmediğim meyveler vardı. Yürürken bir anda bir hışırtı duydum. Çok tedirgin olmuştum; korkumu yenip çalıyı açtım. O çalıda yavru bir kuş vardı. Ona bir bisküvi verip yoluma devam ettim.

Orası gerçekten çok huzurlu bir yerdi. Kendimi yalnız hissediyordum, kafamı dinlendirmeye çalışıyordum. Aniden bir patlama sesi duydum ve hemen bir kayanın arkasına saklandım. Kayanın arkasından bakınca bir volkanın patladığını gördüm. Hayatımda bu kadar büyük bir volkan görmemiştim. Neyse ki volkan yaklaşık iki kilometre ötedeydi (tahminimce). Daha önce gördüğüm dumana doğru ilerlemeye devam ettim. Tam dumanın kaynağına gelmiştim ki bir anda kafamda bir alarm sesi duydum. Evet, tüm yaşadıklarım bir rüyaydı.

(Visited 2 times, 1 visits today)