Kan ve Toprak

Denizden esen rüzgâr yüzüme tuz kokusunu taşıyordu. Gökyüzü griydi, sanki bu savaşın yasını tutuyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla düşman gemileri ufukta belirdi. Kalbim hızla çarptı, tüfeğimi sıkıca kavradım. Arkadaşlarım da yanımdaydı, gözlerimizde korku ve cesaret iç içeydi.

Birden top sesleriyle yer sarsıldı. Siperlerimizde dimdik durmaya çalışıyorduk. Mermiler kulaklarımızın dibinden geçiyordu. Bazı arkadaşlarımız ilk ateşte yere yığıldı. İçimiz yansa da ilerlemek zorundaydık. Burası vatan toprağıydı, buradan geri dönmek olmazdı!

Başımı kaldırıp baktığımda, ilerde bir düşman askeriyle göz göze geldim. O da benim gibi korkuyordu. Belki evinde bekleyen bir annesi, sevdiği vardı. Ama burada merhamete yer yoktu.

Gökyüzü barutla, toprak kanla dolmuştu. Yorgunduk ama ayaktaydık. Güneş batarken düşmana geçit vermemiştik. Çığlıklar, emirler, top sesleri birbirine karışıyordu. Bütün bu karmaşanın içinde tek bir gerçek vardı: Biz buradaydık ve buradan geri adım atmayacaktık.

Burası Çanakkale’ydi. Biz son nefesimize kadar buradaydık. Çünkü bu vatan, bize emanet edilmişti.

(Visited 10 times, 1 visits today)