Kanayan Gökyüzü

Yine güneşli bir gün… Hava aslında o kadar da sıcak değildi. Güneşe aldanmamak gerek. Hava durumu çalışanları, tüm haftanın hatta tüm ayın güneşli geçeceğini söylüyordu. Üstümü giyip dışarı çıktım. Yürüyüş için tam zamanıydı. Güneş batmak üzere olduğundan, yürürken anın tadını rahatça çıkarabilirdim. Uzakta birkaç bulut vardı ama pek sorun olacağını sanmıyordum.

Yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşün ardından bir banka oturdum ve batan güneşi izledim. Bu, tarif edilemez bir histi. Ancak güneş battığında bulutlar aniden toplaştı ve gökyüzünden mavi yerine yeşil bir yağmur yağmaya başladı. Her şey değişti. Gökyüzü adeta kanıyordu! Bu, sıradan bir yağmur olamazdı. Her damlası derimi yakıyordu ve üstelik yeşildi! Ellerim ve kollarım yanarken hemen bir binaya koştum. Manzara korkunçtu. Oradan oraya koşuşturan insanlar, üstleri delik deşik olmuş arabalar… Tam bir kargaşa hâkimdi.

Sığındığım bina henüz inşaat hâlindeydi, bu yüzden pek sağlam olduğunu sanmıyordum. Eve gitmem gerekiyordu, ama nasıl? İnşaattan kalma birkaç karton parçasını başımın üstüne tutarak koşmaya karar verdim. Hızla etraftan kartonları topladım ve kapıyı açtım. İçimden saymaya başladım: Bir, iki, üç!..

Koşmaya başladım. Karton parçaları giderek deliniyor ve asit başıma temas ediyordu. Acı dayanılmazdı ama duramazdım. Bina sağlam olsaydı içeride beklerdim ancak içerideyken bile titreyecek kadar dayanıksızdı. Koşarken ellerimin de yandığını fark ettim, kartonları başımın üstünde tutmaya çalışmaktan dolayı oluyordu bu. Fakat eve varmama az kalmıştı. Sadece biraz daha dayanmalıydım.

Birkaç dakika sonra sonunda eve vardım. Kapıyı açıp içeri girdim. Ellerim neredeyse delik deşik olmuştu ama hâlâ çalışıyordu. Şu an uyumaktan başka çarem yoktu. Kim bilir, yarın ne olacak?

(Visited 19 times, 1 visits today)