Kapanmayan Kapı

Selin’in sabahı telaşla başlamıştı. Önce telefonunun alarmı çalmadı. Ardından su kesildi, saçlarını bile tam kurutamadan evden çıktı. Ama asıl felaket, köprüdeki trafik oldu.

Bugün üniversite sınavı vardı. Yıl boyunca hazırlandığı, uykusuz kaldığı, gözyaşı döktüğü o gün. Geç kalmak demek, bir yılın boşa gitmesi demekti. Doruk her zaman destek olmuştu ona. “Sınava girmezsen bile sen zaten değerlisin.” dese de, Selin biliyordu ki bu fırsat bir daha gelmeyebilirdi. Taksi ilerlemiyordu. Saat 08.45. Sınav salonuna en geç 09.00’da girilmesi gerekiyordu. “İneceğim!” dedi Selin panikle. Parayı uzatıp koşmaya başladı. Saniyelerle yarışıyordu. Kalbi hızla atıyor, bacakları titriyordu. Numarasını ezberlediği okul kapısı uzakta görünüyordu ama her adım sonsuzluk gibiydi. Gözleri dolmaya başlamıştı. Ayakları yanıyordu. “Bir mucize gerçekleşse…” dediği o anda kapının önünde tanıdık bir yüz belirdi: Doruk. Koşarak yanına geldi. Güvenlikle tartışıyordu. “Beş dakikası var. Kimliğini gösterecek. Lütfen, onun için bu çok önemli!” diyordu. Selin kimliğini uzattı. Görevli kadının yüzü ifadesizdi. Birkaç saniye düşündü sonra kapıyı açtı. Selin içeri girerken nefesi hâlâ düzensizdi ama kalbindeki yük hafiflemişti. Doruk’a döndü, göz göze geldiler.

O an her şeyi anlatan bir bakıştı bu. Kapı arkasından kapanırken sadece bir sınav değil, belki de bir hayat kaçmaktan kurtulmuştu. Mucize bazen zamanla yarışırken yetişen bir dosttu.

(Visited 9 times, 1 visits today)