Simsiyah bir kâğıda serpilmiş beyaz sim taneciklerine bakıyor gibi hissediyordu Batu. Daha ne kadar devam edeceğini bilmediği bu yolculuğa başlayalı sayamayacağı kadar çok yıl olmuştu, kaptanlarının bir hatası sonucunda hedeflerinin koordinatlarını ve haritalarını kaybetmişlerdi, yani boşluk içinde manasızca süzülüyorlardı. Bu uzay gemisinin içinde yüze yakın insan vardı ki çoğunun yaşı yıllardır yolculuk yaptıklarından bir hayli ilerlemişti. Dünya’daki savaştan kaçabilen şanslı (!), ellerinde olsa hepsi asırlarca sürecek olan bu yolculuğa çıkmaya Dünya’da kalıp ölmeyi yeğlerdi ama hiç kimse onlara sormamıştı, bireylerdi hepsi. Batu, bu düşüncelerle kendisini meşgul ederek uykuya dalmıştı, o tatlı uykusundan hiç alışık olmadığı bağrışma ve koşuşturma sesleriyle uyandı. Uyku mahmurluğu içinde hala yüz yıllardır süren gezegen arayışına artık son bulunduğu gerçeğini kavrayamamıştı.
Yeni bulunan gezegene kocaman bir daire olan ve içerisinde yüze yakın insan ile beraber her türlü organizmanın önceden depolanmış DNA’sını da bulunduran, bunlar yeni bir ekosistem kurmak için dünyanın dört bir tarafından bilim insanlarınca getirilmişti, uzay gemisi en nihayetinde bin yıllık yolculuğuna son vermişti. İlerlendikçe en başta kırmızı bir toz bulutu gibi gözüken gezegen yavaşça detaylanıyor; üstündeki kraterler, dağlar, ovalar, göller, denizler ve birçoklarını barındıran bu gezegen bütün mürettebat tarafından heyecanla karşılanıyordu. Şimdiden hepimizin sokakta görse hala nasıl yaşadıklarına anlam veremeyerek dönüp dönüp bakacağımız insanlar sanki küçücük çocuklarmış gibi zıplayıp duruyor, tartışıyor ve kahkaha atıyorlardı. Her biri farklı ırktan olan bu mürettebat yüz yıllar önce aynı görev için bir araya gelmişlerdi. Her biri alanında uzman veya üst rütbeli bir yöneticiydi. Bu gezegene oylama sonucu Latince umut anlamına gelen Spes ismini vermeye karar verdiler.
Uzay gemisi Spes’e bir günlük bir kontrol sonrasında iniş yaptı, herkes kendisine özel tasarlanılmış olan giysilerini giydi ve uzay gemisinden dışarı ilk adımlarını attı. Adımlarını attıkları gibi bu gezegendeki oksijen seviyesinin ağaçlandırma ile düzeltilebileceğini temsil eden sarı ışık yandı ve herkes eline bir ağaç alıp ağaçları dikmeye başladı. Bir ağaç, iki ağaç, üç ağaç… Saatlerce devam ettiler ağaçlandırılmaya, en sonunda herkes yorgunluktan bayılıp düşeceği vakitte geminin kaptanı olan Batu’nun sinyali ile yemek hazırlığı için bir telaş başladı. Bu telaş esnasında ekip üyelerinin birinin dikkatini bir şey çekti. Tam umursamadan geçmeyi düşünürken geri dönüp bakmaya karar verdi ve bir de ne görsün, bu bir insan cesediydi! Hemen kaptana haber vermeye koştu, kaptan da haberi duyduğu gibi ekibini toplayarak cesede yöneldi. Birkaç incelemeden sonra herkes şaşırtıcı gerçeğin farkına vardı, indikleri gezegen Dünya’ydı.
