O gun her şey sıradan başlamıştı. Şehrin kalabalığından kaçmak için sahilde yürüyordum. Hafif rüzgâr yüzüme çarpıyor, dalgaların sesi içimi rahatlatıyordu. Kafamı dağıtmak istiyordum. Ama kaderin başka planları vardı.
Bir an duraksadım. Karşımdaki banka oturan kişiyi fark ettim. Tanıdık bir siluet… İlk başta gözlerime inanamadım. Daha iyi görebilmek için adım attım ve tam o anda göz göze geldik. Onu karşımda gördüğümde kalbim yerinden çıkacak sandım.
Yıllar geçmişti. Aramızdan onca zaman akıp gitmişti ama yine de içimde bir şeyler yerinden oynadı. Kalbim eski bir ritmi hatırlıyormuş gibi çarptı. Gitmeli miydim, yoksa konuşmalı mıydım? O ise tereddüdüme fırsat vermeden hafifçe gülümsedi.
“Merhaba,” dedi, sesi beklediğimden daha sakindi. Yutkundum. “Merhaba.” Bir süre sessizce birbirimize baktık. Geçmişi düşünen sadece ben miydim? Yoksa o da aynı şeyleri mi hissediyordu?
“Burada olacağını bilmiyordum,” dedim sonunda.
Gözlerini denize çevirdi. “Ben de seni göreceğimi sanmıyordum.”Yanındaki boşluğu işaret etti. “Oturmak ister misin?”
Tereddüt ettim ama sonra ağır adımlarla yanına oturdum. Dalgalar kıyıya vururken ikimiz de suskunduk. Bazen sessizlik, söylenmemiş sözlerden daha güçlüdür.
“Nasılsın?” diye sordu sonunda. Gülümsedim. “Bilmiyorum… Sen?” O da gülümsedi. “Sanırım ben de bilmiyorum.”
Sessizlik bu kez rahatsız edici değildi. Bazen bazı insanlar, bazı anlar, ne kadar zaman geçerse geçsin unutulmuyordu. Ve belki de bazı yollar, dönüp dolaşıp tekrar kesişmek içindi.
