Kartacalı Komutan

Yine bir pazar akşamıydı. Yarın okulun olacağını bildiğimden halsizce odama gidip bıkkın bir şekilde kendimi yatağa attım. Bir süre sonra sıkıntıdan patladım. En sonunda yanımdaki “Hannibal” kitabını alıp kitapta kaldığım yerden okumaya başladım. Kitabı açar açmaz beni adeta içine çekti. Birden zihnimde farklı bir dünyaya ışınlandım ve hayallere daldım.

Gözlerimi açtığımda bir ordu kampındaydım. Yanımda ise savaş için kuşanmış binlerce asker vardı. Çok karlı bir gündü. Etrafıma baktım. Öbür tarafımda karşıda ise Hannibal Barca vardı. Onun yanında da diğer komutanları. Ben de bu komutanların biriydim. Savaşa hazırlanmak için emir verildi. Her şeyimi toplayıp atıma bindim. Tahminen 70 bin adamla beraber 37 tane de filimiz vardı. Hızlıca yola koyulduk. Ta İber Yarımadasın’dan başlattığımız bu seferimiz Galya’nın güneyinden Alpler’e kadar devam ediyordu. Ordumuzda birçok Pön, Kelt (Galya ve Hispanyalı), Libyalı, Nümidyalı ve İber asker bulunmaktaydı. Hepimiz tek bir amaç uğruna toplanmıştık: Roma’yı yok et ve 2. Pön Savaşı’ndan galip çıkıp Kartaca’nın üstünlüğünü kabul ettir. Ancak yolumuzun uzun olması ve dağlar gibi zorlu coğrafi noktalar ordumuzu büyük derecede bitkin düşürüp kaynaklarını sömürüyordu. Nitekim daha Alpler’e yeni gelmemize rağmen ordumuzun kayıpları olmuş ve büyük zayıflıklar gerçekleşmişti.

Birkaç saatin ardından ordumuz Alp Dağları’nın başladığı bölgeye sonunda ulaşabilmişti. Daha ulaşma kısmı bu kadar sancılı geçmesine rağmen şimdi en zor kısma gelmiştik: Alp Dağları’nı aşmak. Komutanlar olarak Hannibal’e dağları aşmanın neredeyse imkânsız olduğunu, çıkarma yapmanın daha kolay olacağını anlatıyorduk. Ancak Hannibal bir türlü kararlarından dönmüyordu. Herkes aralarında Hannibal’in çıldırmış olduğunu söylüyordu. Akşam olduğu için bugün dağlardan geçmeyecektik ve planlama yapacaktık. Kampımızı kurarak planlama aşamasına geçtik.

Hannibal az tepeye çıkıp oraya oturdu ve Alp Dağları’nın büyülü mükemmel manzarasını izlemeye başladı. Ona doğru adım atıp yanına oturdum. Dağları işaret ederek: ”Şu dağları görüyor musun? Ben orada soğuk havadan ve dağ görmüyorum. Ben orada dehşetin, vahşetin ve yıllarca ülkemize nefret salmış olanlara karşı açabileceğimiz bir intikam kapısı görüyorum. Ne de olsa intikam soğuk yenen bir yemektir, değil mi?” Sakin bir tavırla ona baktım.“Bir intikamın gerekli olduğu doğrudur ancak biz soğuk yemeğimizi yemeden soğuğa yem olmamamız gerekir. Yorgun argın bir orduyla dünyanın dağını çıkmak bir intihardır. Hatta siz bunu fillerle bile yapabilirim diyorsunuz. Üzgünüm ama bunun hiçbir yolu yok!” Hannibal yüzünde küçük bir gülümsemeyle ayağa kalktı ve bana döndü: “Ya bir yol bulacağız ya da bir yol yapacağız.” Sırtını çevirip oradan uzaklaştı. Ben ise manzaranın karşısında oturup düşüncelere daldım.

Ah şu çılgın adam. Başarı öyle iki laf çakarak olmaz! Hepimizi bu savaşta öldürtecek ve en son kendini de Romalı budalaların eline düşürecek. Ben düşüncelere dalmışken saatimin alarmı birden çaldı. Saat çoktan gece bir olmuştu! Kitap o kadar gerçekçi ve sürükleyiciydi ki zamanın akışı benim için durmuştu. Kitabımı kapatıp günü noktaladım.

(Visited 51 times, 1 visits today)