Çoğumuzun aklına gelmiş bir sorudur metropolde mi yoksa kasabada mı yaşamak. Bence bu çelişki göründüğünden çok daha derin. Bunun nedeni bu iki opsiyonun da hem iyi hem de kötü yönleri var. Ne yazık ki ben ne kadar denesem de ,doğduğum günden beri Türkiye’nin en büyük metropol kentlerinden biri olan Ankara’da yaşamış olduğumdan bir seçeneği diğerine göre çok daha az biliyorum.
Metropol hayatının iyi yönlerine örnek verirsek ilk olarak iş ve eğitim imkanları kasaba hayatına göre çok daha fazladır. Mesela bir metropol kentinde farklı üniversiteler, ilk ve orta öğretim için çeşitli seçenekler varken bir kasabada bazen sadece tek bir okul bile olabilir. Sonra kültürel faaliyetler açısından düşündüğümüzde bir metropol kentinde gidilebilecek çok sayıda tiyatro, sinema, konser ve benzeri birçok etkinlik varken bir kasabada bütün yıl boyunca sadece beş-on etkinlik olabilir.
Tabii ki kasaba hayatının da iyi yönleri var. Örnek verecek olursam bir kasabanın havası bir metropol kentine göre çok daha temizdir. Ayrıca ses, ışık kirliliği ve trafik gibi sorunlara kasabalarda, kentlere göre çok daha az rastlanılır. Konu yiyecek içeceklere geldiğinde de kasabada satılan ürünler kentte satılanlara göre çok daha organiktir. Hatta kasabada kendi meyve, sebzenizi yetiştirebilirsiniz bile.
Ama elbette bu iki seçeneğin kötü yanları da var. Mesela kentte yaşamak etrafınızın sürekli beşerî unsurlarla çevrili olduğu anlamına gelmektedir. Ayrıca insanlar ile yüz yüze iletişim kent hayatında çok daha zordur çünkü insanların birbirleriyle olan temas olanağı, kent yaşamının zorluklarıyla mücadele ederken, daha kısıtlıdır.
Kasabada ise, insanlar doğayla daha iç içe olduğundan doğayla ilgili problemler (örneğin hayvan saldırıları, akarsu taşması) daha sık yaşanır. Kasabada başka bir sorun ise sağlık hizmetlerine ulaşımdaki zorluktur.
Benim tercihime gelince, elbette ki, kasaba hayatını seçiyorum. Bunun en önemli nedenleri kasabada doğayla iç içe olmak, havasının temiz, atmosferinin ferahlatıcı olmasıdır. Bence denize yakın, ormanla yan yana, bahçesinde zeytin ağaçları yetiştirebileceğim, Çandarlı gibi bir kasabada yaşamak benim için çok güzel olurdu. Soframı kendi bahçemden elde ettiğim, yöresel pazarlardan aldığım doğal, organik ürünlerle donatıp; komşularım ve dostlarım ile keyifli zamanlar geçirirdim. Sık sık doğa yürüyüşlerine çıkar, yerel bitki örtüsü ve hayvanları incelerdim. Elbette bu hayatı yaşayabilmek için maddi olanağa ihtiyaç duyardım. Bu yüzden de evden çalışabileceğim bir mesleği tercih ederdim. Ama bazen de insanın büyüdüğü topraklara geri dönüp, metropol hayatıyla hasret gidermesi gerekir. İşte o zaman metropolün olanaklarından da yararlanmak, mesela bir konsere gitmek isterdim. 
