Merhaba! Ben Ayla Melek. Bugün size bir anımı anlatacağım.
Bir gün arkadaşlarım Şeyma, Burak ve Hakan ile istop oynuyorduk. Ben arkadaşım Burak’a doğru topu atıyordum ki mahallenin oyun bozanı olan Emre, topu kapıp bizim evin bahçesinde olan ama hiç gitmediğimiz deponun içine topu attı ve sonra da kaçtı. Tabii o topu almak da bize düştü. Deponun içine ilk giren ben oldum ve arkadaşlarım beni dışarıda bekledi. İçerisi bir kütüphaneyi andırıyordu. Odanın ortasında bir adet masa ve masanın üstünde anneannemle dedemin fotoğrafı vardı.
Arkadaşım Burak, benden ses çıkmayınca korkup içeri girdi ve benim neye baktığımı sordu. Ben ona bu fotoğrafı hiç görmediğimi söyledim. O bana bunun bir şeyler anlatmaya çalıştığını söyledi ve baktığı yöne baktım. Bir de ne görelim, top bir sehpanın arkasına kaçmıştı. Bu durumu Şeyma ve Hakan’a haber verdik. Onlar da içeri geldiler. Birlikte içeriyi inceledikten sonra onlara Burak ile bulduğumuz sehpayı gösterdik. Üstünde bir örtü vardı. Şeyma örtüyü çekti ve onun bir sehpa değil kasa olduğunu gördük.
Kasanın şifre düzeneği, iç içe geçen dört çarktan oluşuyordu. Ama şifrenin üstünde sayılar değil, semboller vardı. Hakan kasayı incelerken bir not buldu. Notta şu sayılar yazılıydı: “16-6-21-10-1-2-1.” Şeyma bir kâğıt aldı ve sırayla alfabeyi yazmaya başladı: “A, B, C, Ç…” Sonra yanlarına karşılık gelen sayılarını yazdı: “1, 2, 3, 4…” En sonunda notta “Merhaba!” yazdığını gördüler.
Odadaki tek iletişim aracı olan telsize Burak şöyle seslendi: “Merhaba.” Aniden bir portal açıldı ve bizi içine çekti. Hepimiz yerde yatıyorduk. Gözlerimi açtığımda gördüklerime inanamadım. Biz başka bir dünyadaydık sanki. Hemen kalktım ve etrafa baktım. Bir dağın tepesindeydik. Aşağıya baktığım an birçok dinozor gözüme çarptı. Herkes uyandığında onlara endişelenmemeleri gerektiğini söyledim.
Aşağıdaki çayırdan dört farklı ışık demeti yükseliyordu. İçimdeki bir his, bu ışık demetlerinin kaynağını bulmamız gerektiğini söylüyordu. En yakından en uzağa doğru gitmeyi planladık. Renkler şöyle sıralanıyordu: pembe, mor, mavi ve yeşil. Hızlıca yola koyulduk.
Pembe demete ulaşmadan önce bir sürü dinozor önümüzde otluyordu. Etraflarından dolanmak zorunda kaldık. Pembe demete ulaştığımızda ışığın kaynağının bir taş olduğunu gördük. Hakan bu taşı yerden aldığı an ışık kesildi. Sonra mor demete doğru yürüyüşe başladık. Hepimiz çok acıktığımız için bir ağaçtan meyve yedik. Mor demete ulaşmak için küçük bir akarsuyu yüzerek geçmemiz gerekti. Mor taşa ulaştığımızda onu Şeyma yerden aldı.
Şimdi sırada mavi ışık demeti vardı. Buna ulaşmak daha kolay oldu. Mavi taşı da Burak aldı. Son olarak yeşil ışık demetine doğru yola çıktık. Çok yorulduğumuz için bir ağacın gölgesine oturduk. Etraftan gelen dinozor sesleri bizi tedirgin ediyordu. Bu yüzden enerjimizi topladığımızda hemen yola çıktık. Yolda minik bir tepeyi aşmamız gerekti. Taşa ulaştığımızda son taşı da ben aldım. Böylece tüm taşları toplamıştık.
Taşları yan yana getirdiğimizde taşların üzerindeki semboller ortaya çıktı ve evimin deposuna geri ışınlandık. Elimizdeki taşlar, kasanın çarklarındaki sembollere sahipti. İçten dışa ben, Burak, Şeyma ve Hakan çarkları çevirdik. Kasa açıldığında yeni bir not gördük. Not banaydı. Dedemin beni ne kadar sevdiği yazılıydı. Şaşkınlık içinde birbirimize baktık ve rahatladık. Hepimiz için unutulmaz bir gün olmuştu.
