Kendi Ellerinle Kültürünü Katletme!

Çok detaylı bir anlatıma gerek kalmasa da bir ülkede genellikle iki tür görüş olur: ilerlemeci ve muhafazakarlık. Bu görüşler en çok birey olarak çeşitlilik gösteren ülkelerde çatışır. Ülkemiz, Türkiye’de de durum böyledir. Bu kadar siyasi bilgi yeterli olacaktır. Muhafazakar düşünce biçimi kültürel mirası koruma, geleneklere bağlı yaşama ve yeniliklere kapalı olma gibi ilkelere bağlıdır. Bu düşünce fikrinin tamamen uygulanması büyük çoğunlukla imkansızdır çünkü dünya gün geçtikçe gelişiyor ve ayak uyduramayanlar geride kalır. Gelişen bir sektör ise ülkelerin para kazanma kaynağıdır. Ülkeler geçmişte ağırlıklı olarak üretim ve iş gücüne ağırlık verse bile günümüzde turizm oldukça gelişmiş vaziyette.

Ülkemizin yanı başında olan Orta Doğu’da turizmin hiç olmadığı kadar iyi olan bir ülke var: Birleşik Arap Emirlikleri. Bu ülkenin en dikkat çekici şehri ise tartışmasız Dubai. Bu şehirin eski ve zengin bir tarihi olduğunu düşünebilirsiniz fakat durum böyle değil. Dünyanın en yüksek binasına da ev sahipliği yapan Dubai, 1994 yılında popülerleşmeye ve binalaşmaya başladı. Günümüze kadar sadece 21 yılın geçmesini göz önünde bulundurursak Dubai turizm alanında müthiş bir patlama yaşamış durumda. Dubai 2024 yılında Ocak ve Mayıs ayları arasında 8.12 milyon turist ağırlamış. Bunun nedenleri arasında petrol zenginliği ile yapılmış yapay güzellikler. Kısaca Dubai düşük vergileri ve turistik güzellikleri ile şöhretine şöhret, parasına para kattı.

Top Hotels in Dubai – Book on all.accor.com

Aynı coğrafyada bulunan Yemen ise tam tersi bir politika izliyor. Benzer kaynaklara sahip olmasına rağmen muhafazakar bir politika izleyerek kültürel mirasına sahip çıkmayı hedefliyor Yemen. Bunu başarmak için: geleneksel mimari dışına çıkmıyor, adetlerine uygun hareket ediyor ve gerektiğinden fazla bir promosyona kapılmıyor. Tam olarak da hedeflemeye çalıştıkları şey de aslında bu. Batılılaşma olarak nitelendirilen akıma kapılmayıp geleneklerine sahip çıkıyor.

Bu iki örneği karşılaştırırsak kültürel mirasın korunması amacıyla şüphesiz ki turizm minimum düzeyde tutulmalıdır. Turistler yeni kültürleri beraberinde getirir ve bu kültürü yaymaya çalışır. Bunun üstüne şehrin yönetimi ve politikasına buna açıksa o şehrin kültürü neredeyse yıkılmış demektir.

Sonuç olarak eğer bir ülke kültürel mirasına turistik geliri reddedecek kadar düşkünse mutlaka muhafazakar bir politika izlemelidir. Bunun tersine kültürel mirasın yanında yeni ve çeşitli kültürleri ülkesinde bulundurmak isteyenler turistik güzellikler ve bu yönde yatırım yapabilirler. Her iki yönteminde zayıf yönleri tabii ki var. Mühim olan öncelikli olanı seçmek. Kim bilir, belki de ülkeler kendi mirasının katili kendisi olacak?

(Visited 13 times, 1 visits today)