Kırık Yansıma

Hayatım boyunca duyguların insan üzerindeki etkisini elbette biliyordum, ama hiçbir zaman bu kadar derinden hissetmemiştim. Meğer insan, gerçekten sevdiği şeyler ve sevdiği insanlar sayesinde nefes alır, onlar sayesinde yaşadığını hissedermiş. Mutluluk da hüzün de, umut da çaresizlik de aslında sevdiklerimize duyduğumuz bağlılıktan beslenirmiş. İşte ben de, uzun bir zaman sonra, belki de en zorlu anlarımda, bu gerçeği tüm çıplaklığıyla fark ettim. Sevgi olmadan yaşam yalnızca bir alışkanlıktan ibaretmiş meğer…

O gün yalnızlığın, yalnızca insanın etrafında kimse olmadığında hissettiği bir eksiklik değil, aksine varoluşun en derin yarıklarından biri olduğunu anladım. Annem, babam, abim… Birlikte yaşamamız gerekirken, sadece aynı çatı altında var olmaya mahkûm üç yabancıydık. Konuşmalarımızın içi boştu; kelimeler dillerinden dökülüyor ama kimse onları sahiplenmiyordu. O sabah gözlerine baktığımda anladım ki yalnızlık, insanın fiziksel olarak tek başına olması değil, varlığının çevresindekiler için hiçbir anlam ifade etmemesiydi.

Ve bu kopukluk, bu sessiz yabancılaşma yalnızca bizim evin içinde değildi. Sokaklara çıktığımda da değişen hiçbir şey yoktu. İnsanlar birbirinin varlığını fark etmiyordu. Omuzları birbirine çarpıyor ama kimse dönüp özür dilemiyordu. Konuşmalar ezbere bir tekrar gibi havada asılı kalıyor, göz göze gelmek bir tehdit gibi algılanıyordu. Kimse birbirini gerçekten duymuyordu; sesler yalnızca yankılanıyor ama kimseye ulaşmıyordu.

Bir zamanlar toplum dediğimiz şey, bir bağdan ibaretti. Birbirine tutunan, birbirini tanıyan ve birbiri için var olan insanlardan oluşuyordu. Şimdi ise o bağlar çözülmüş, her birey kendi içine kapanmış, diğerlerinden bağımsız bir varlık haline gelmişti. İnsanlar sokaklarda yürüyordu ama hiçbir yere varmıyordu. Konuşuyor ama hiçbir şey söylemiyordu. Yaşıyor ama hiçbir şey hissetmiyordu.

Toplum, içi boş bir surete dönüşmüştü. Kimse kimseyi hatırlamıyordu. İnsanlar sadece kendi benlikleri içinde kaybolmuş, diğer herkes onlar için birer siluetten ibaretti. Gözlerde duygu yoktu. Selamlar dahi içi boş bir ritüelden başka bir şey değildi.Ama ben farklıydım.Ben hissedebiliyordum. Bunu değiştirmek istiyordum.

Sokakta gördüklerim içimi daha fazla acıtmasın diye eve koşarak geri döndüm.Kapıyı açar açmaz hala bıraktığım gibi duran aileme tekrar hüzünle baktım. Bir umuttu yaşamak. Belki düzelmişlerdir diye beklerken gördüğüm manzaraya iki saniye bile katlanamadan odama çekildim. Karşımda duran ayna dikkatimi çekti. aynaya iyice yaklaştım. uzun uzun baktım. kendime, karşımda gördüğüm yabancıyı tanımaya çalıştım. Ellerim, yüzüm, dudaklarım, kulaklarım. Hepsi aynıydı. Ayna, yalnızca fiziksel varlığımı yansıtmıyordu. Hala tanıdığım bu yüzün ardındaki ben, kaybolmuş çevremin aksine hatırlıyordum. İçimde hâlâ hatırlayan bir yan vardı. Fakat yalnızca kendimi tanımam yetmezdi. Eğer bu toplum gerçekten yok olmaya yüz tutmuşsa, belki de insanın ilk yapması gereken şey kendini hatırlamak olmalıydı. İnsan, kendini unuttuğunda başkalarını da unutuyordu.

Ve o an fark ettim. Eğer bu sessiz kayıtsızlığa bir son vermek istiyorsam, önce aynadaki yansımayla yüzleşmeliydim. Kendimi tanımalı, hatırlamalı, hatırlatmalıydım. Çünkü insan, ancak kendini bildiğinde başkalarına dokunabilir.Dostoyevski’nin dediği gibi, “Kendini tanımayan bir insan, başkasını tanıyamaz.”

O andan sonra, her şey farklı bir anlam kazandı. Ayna, yalnızca bir yansıma değil, bana kendimi hatırlatan bir rehber haline geldi. Kendimi tanıdıkça, dünyadaki yabancılığım da azalmaya başladı. İçimdeki boşluğu, başkalarına değil, önce kendime yönelerek doldurabilirdim. Artık yalnızlık, dışarıdaki soğukluğu değil, içsel bir eksikliği işaret ediyordu. Kendimi bulduğumda, dünyadaki yabancılığım da son buldu. Sezen Aksu’nun “Gözlerindeki umudu görmeseydim, belki hiç gitmezdim” sözlerinde olduğu gibi, ben de önce kendime umut verdim.  Ayna, bana sadece kim olduğumu değil, aynı zamanda dünyaya nasıl bağlanacağımı da gösterdi. Kendimi hatırladıktan sonra, insanlarla gerçek bir bağ kurmaya başladım. Herkesin aynası, yalnızca ona neyi hatırlatacağını bekliyordu.

(Visited 11 times, 1 visits today)