Ben, sakin bir köyde, minik bir evde yaşıyordum. Annem ve babamla birlikte sıradan, huzurlu bir hayatım vardı. Her sabah horozun ötmesiyle uyanır, okula hazırlanırdım. Ama bir sabah her şey değişti…
O sabah horoz ötmedi. Onun yerine kulağıma bir ses fısıldadı:
“Kalk, okula geç kalacaksın.”
Gözlerimi açar açmaz şaşkınlıkla yerimden fırladım. Hemen mutfağa koştum. Annemle babama horozun benimle konuştuğunu söyledim. Ama bana inanmadılar.
“Biz sadece ötme sesi duyduk.” dediler.
O gün okula giderken yolda kedilerle, köpeklerle, hatta atlarla konuşmaya başladım. Hepsi bana cevap veriyordu! O anda anladım ki sadece horozla değil, bütün hayvanlarla konuşabiliyordum.
Bu durum bir süre çok güzeldi. Ama sonra huzurlu bir hafta sonu köyde her şey değişti. Bazı insanlar bana “köyün delisi” demeye başladılar. Ben ise onlara gerçekten hayvanlarla konuşabildiğimi söyledim.
Beni denemek istediler. Hayvanların kulağına bazı şeyler fısıldadılar. Sonra ben geçtiğim her hayvandan, köylülerin onlara ne söylediğini duydum. Ve hepsini doğru bir şekilde köy halkına aktardım.
O günden sonra artık bana “köyün delisi” değil, “köyün önemli çocuğu” demeye başladılar. Bana saygı duydular. Konuşmalarımı dikkatle dinlediler.
Ama bu yeteneğin hep süreceğini sanmıştım.
Bir gün sabah yine horoz öttü ama bu sefer sadece “Üü-ürüü-üüü!” sesi vardı… Artık hayvanların ne dediğini duyamıyordum. Sanki o sihirli bağ kopmuştu.
