Her zaman görmek istediğim doğa harikası, Kuzey Işıkları, yani Aurora Borealis. Bu eşsiz ışık gösterisini izlemek için Norveç’in Tromso şehrine gitmeyi hayal ediyorum. Kışın ortasında, gökyüzünün karanlık olduğu bir gecede, üzerime kalın kıyafetlerimi giyerek dışarı çıkıyorum. Karla kaplı ormanların arasından geçerek, şehrin ışıklarından uzak, sessiz bir noktaya ulaşıyorum.
Gökyüzü ilk başta sıradan görünüyor. Sonsuz bir karanlık, içinde sayısız yıldızla bezenmiş. Ancak bir süre sonra, hafif bir yeşil parıltı ufukta beliriyor. Yavaş yavaş şekil değiştiriyor, büyüyor, kıvrılıyor ve gökyüzünü dalga dalga kaplıyor. Yeşilin arasına mor, pembe ve mavi tonları karışıyor. Sanki doğa, kendi rengârenk fırçasıyla gökyüzüne büyüleyici bir tablo çiziyor.
O an nefesimi tutuyorum. Her şey büyüleyici bir rüya gibi. Sanki başka bir dünyaya adım atmışım. Karın üzerinde sessizce durarak, bu doğa harikasını hayranlıkla izliyorum. O anın tadını çıkarmak için telefonu cebimde bırakıyorum; çünkü bazı anlar sadece gözlerle ve kalple yaşanmalı.
Hava soğuk ama bu büyüleyici manzara içimi ısıtıyor. Uzakta, birkaç ren geyiği sessizce karın üzerinde yürüyerek gözden kayboluyor. Birkaç turist de benim gibi hayranlıkla gökyüzünü izliyor ama kimse konuşmuyor. Sessizlik içinde herkes bu mucizevi anın tadını çıkarıyor.
Saatlerce orada kalmak istiyorum, ama soğuk içime işlemeye başlıyor. Küçük bir kulübeye gidip sıcacık bir kakao alıyorum. Pencerenin önüne oturup, dışarıdaki manzarayı izlemeye devam ediyorum. Ateşin çıtırtısı, sıcak çikolatanın kokusu ve dışarıdaki ışıkların dansı… O an, hayatımda yaşadığım en özel anlardan biri oluyor.
Gözlerimi kapatıp bu manzarayı hafızama kazıyorum. Bir gün gerçek olup olmayacağını bilmesem de, Kuzey Işıkları’nı izlemek en büyük hayallerimden biri olarak kalıyor.
