MAHALLE ZEKİSİ

Yeni bir sabaha uyanmıştım. Kahvaltımı yaptım, kıyafetlerimi giydim ve Mustafa’yı çağırmaya gittim. Bugün hepimiz çok mutluyduk çünkü saklambaç oynayacaktık!

Bütün arkadaşlarımızı çağırdım fakat bir kişiyi ikna edemiyordum: Mustafa. Kitaplarının başından ayrılmıyordu. Annesi bile kolundan çekiştiriyordu ama nafile.

Hadi diyelim ki Mustafa’yı ikna ettik, yine de bizimle oynamazdı. Savaş oyuncaklarıyla tek başına oynardı ya da başka bir seçeneği daha vardı: kitaplarını alır, bizim yanımızda okumaya devam ederdi. Onu hiçbir zaman tam olarak anlayamamıştık.

Eğlencesine matematik soruları çözen biriydi Mustafa!
Üstelik elinde pek de fazla seçenek yoktu. Sadece 4-5 tane okuma kitabı, 3-4 tane de soru bankası vardı. Elindeki sorular bitince sayfaları siler ve tekrar çözerdi.

Bize göre garipti ama mahalle halkına göre o bir dâhiydi.
Nasıl ki biz onu anlayamıyorsak o da bizi anlayamazdı.
Nasıl bu kadar yaramaz olabildiğimizi sorgulardı ancak asla bizi eleştirmezdi. Kimseyi küçük düşürmeyi, kırmayı ya da hakaret etmeyi sevmezdi. Çocuk olmasına rağmen, mahallemizdeki bazı büyüklerden bile daha olgun biriydi.

Bazen arkadaşlarımız büyüklerimize karşı saygısızlık ettiğinde bizi azarlar “büyüklere saygı gösterilmeli.” derdi.
Ayrıca hayvanları çok severdi. Her gün onları okşar, besler, sahip çıkardı.

Annelerimiz, babalarımız hep onu örnek almamızı söylerdi.
Derslere gelince… Asla kopya vermezdi ama çalıştırır, yardım ederdi.
Kendi öğrendiği gibi başkalarının da öğrenmesini isterdi.

Şu an hâlâ kendi kendine hayaller kuruyor.
“Bir gün vatanımızı kurtaracağım.” diyor.
Çoğu kişi ona inanmıyor ama ben inanıyorum.

Kim bilir, belki gerçekten bir gün vatanımızı kurtarabilir.

(Visited 6 times, 1 visits today)