İlk Mars günümde, hemen astronot kıyafetimi giyip dışarı çıkmaya karar verdim. Mars’ta yaşam olup olmadığını öğrenmek için radarımı kullanarak keşfe başladım. Şaşırtıcı bir şekilde, Mars’ta küçük bir canlı tespit ettim! Uzaktan gözlem yapmaya çalıştım, ama tam delikten atlayacaktım ki, delik birden sihirli bir şekilde kapandı. Hemen ekibimi çağırarak kazıya başladık. Kazı sonucunda, yeraltında bir şehir olduğunu fark ettik. Ancak bu şehir, bildiğimiz anlamda bir şehir değil, çok daha küçük bir yerleşim alanıydı; bir köy gibi. Kazı sırasında keşfettiğimiz yarık bir anda kapandı ve havayla olan bağlantımız kesildi. Hepimiz bayıldık.
İkinci gün uyandığımda, astronot kıyafetlerimizin içindeki hava bitmişti ama şans eseri hayatta kaldık. Gözlerimi açtığımda, kendimi dörte birini kaplayan bir yatakta buldum. Bu bir çadırdı. Başım dönüyordu ve kalktığımda ekip üyelerimden kimseyi yanımda göremedim. Karşımda bir muhafız vardı ve kılıcı, vücudunun iki katı büyüklüğündeydi. Yavaşça yataktan kalktım ve muhafız beni çadırdan dışarı çıkardı. Birden, köyün başkanı olan yaşlı bir uzaylı geldi ve “Neden geldiniz?” diye sordu. Ben de “Barış için geldik, yıllardır Mars’ta yaşam olup olmadığını araştırıyoruz ve sonunda bulduk. Sizi bizim gezegenimizle barıştırmak istiyoruz.” dedim.
Yaşlı uzaylı “Kabul ediyorum.” dedi ve ekledi, “Size nasıl yardımcı olabilirim?” Bunun üzerine, yanımdan bir cihaz çıkarıp “Buna dokunabilir misiniz?” diye sordum. Bu cihaz sayesinde, uzaylıların teknolojilerini anlayıp hem onların gezegenine hem de bizim dünyamıza kolayca ulaşmamız mümkün olacaktı. Yaşlı uzaylı kabul etti ve birlikte çalışmaya karar verdik. Ekibimi topladım ve sonunda dünyaya döndük.
