Meğerse Her şey…

Sıradan, rutin bir akşam yemeği masasına oturmuştum kendi evimde. Kafamda beni şuanki yaşamımda mutlu etmeyen bazı şeyler vardi. Mesela ekonomik durumumuz. Neden daha zengin değildik? Neden diğer şımarık çocuklar gibi istediğim şekil savurup saçamıyordum bazı şeyleri? Neden gelecek kaygim vardi? Bu sorularla kafayi yemiştim resmen.

  En sonunda dayanamayıp bunu masaya aktardım. Ailem tabii garip karşıladı başta. Bana biraz garip baksalar da az biraz da olsa hak vermişlerdi, bu yüzden yüksek bir tepki göstermediler ama yine de tepkiliydiler. “Elindekinin kıymetini bil, bulamayanlar var.” tarzı şeylere maruz kalmıştım.

  Peki, daha iyisini istemek, bencillik miydi? Nankörlük, memnuniyetsizlik miydi? Her insan daha iyi halini olmak istemez miydi? Bence her insan hatta olmayı yeğlediğimiz milyarderler bile hayal kurup daha iyi olmayı düşlüyodur. Ama ailemin bu düşünce yapısına sahip olmaması beni delirtti. Ben de doğru kendi odama yol alıp kafamı yastığa vurdum.

  Çok süre geçmeden uyuyakalmışım. Uyamdığımda başım ağrıyor, dilim damağım kurumuş bi haldeydim. Ama bir saniye, bu sorunlarımı gözardı edecek umursamayacak kadar değersiz kılacak bir olay içindeydim. Burası benim odam değildi. Lüks, 2 kişilik bir yatakta uyanmıştım. Üstümde pahalı marka pijamalar vardı. Alelacele şaşkınlıkla ayağa kalktım. Kafamı kaldırdığımda tutuldum kaldım. Odamda kocaman bir cam vardı ve bu cam bütün  denizi görüyordu ve resmen gördüğüm bu tablo bir şaheserdi.

  Alelacele aşşağı indim karnım kazınmıştı. Evdekilere seslenmeye çalışıyordum her 30 saniyede bir ama nafile. Kimse cevap vermiyordu. Mutfakta kendime bir şeyler hazırlamaya kalkıştım. Önce dolaptaki özel soslu etlerden bir şeyler yapmayı denedim ama yapamadım. Kırdım döktüm en sonunda illallah ettim ve pes ettim. Basit bir mısır gevreği, süt ve kase aldım. Onları da dolduramayıp dökünce çıldırdım. Ağlamaya başladım, çaresizlik ağlaması.

  Ah… Annem olsaydı şimdi süper bi kahvaltı masasına uyanmış olurduk. Ablam olsa şimdi muhabbet dolu bir güne uyanırdık. Babam olsa şimdi her geçen gün hayatı bana öğretmeye devam ediyor olurdu.

  İşte şuan o zengin mutfak masasında oturuyorum. Arka tarafımda bütün mutfak tezgahının çöplükten farkı yok. Önümdeki masanın yarısı süt yarısı da mısır gevreği. Kalkıp toplayacak ne gücüm var ne de hevesim.

  Bu an anladım. Kurmam gereken hayallerin maddi merkezli olmasından daha çok, manevi olmalıymış. Çünkü para, her ne kadar huzuru, refahı birnevi her şeyi satın alıyo gibi gözükse de. Maalesef sosyal ilişkileri, aile sıcaklığını ve karşılıksız ilişkileri satın alamıyormuş.

(Visited 9 times, 1 visits today)