Bora, otuz dört yaşında deneyimli bir pilottu. Türk Hava Yolları’nda çalışıyordu ve ayda yaklaşık dört ya da beş kez uçuşa çıkıyordu. İki gün sonra İstanbul’dan Bodrum’a bir uçuşu vardı ve bu uçuş için hazırlık yapıyordu.
Her pilot gibi Bora’nın da en büyük korkusu uçağın düşmesiydi. Ancak bu seferki uçuş farklıydı, Bodrum’da bir hafta izinli olacaktı. Oradan da Bodrum-Ankara uçuşunu gerçekleştirecekti. Bu nedenle özel izin almıştı. Bora, uçuş için Ankara’dan arabasıyla yola çıktı. İstanbul’a vardığında yardımcı pilot ve kabin ekibiyle tanıştı. Günler hızla geçti ve uçuş günü geldi çattı. Her şey planlandığı gibi ilerliyordu. Bora yolcuları karşıladı, kokpite geçerek hazırlıklarını tamamladı ve kokpit kapısını kapattı.
Uçağı kalkış için piste sürdü. Gerekli izinleri aldıktan sonra uçağı havalandırdı. Her şey yolundaydı… ta ki birkaç dakika sonra kuş sürüsüne çarpana kadar. Uçağın motorlarından biri hasar gördü. Bora hemen acil durum çağrısı yaptı. Ancak piste geri dönecek kadar güçleri kalmamıştı. Önlerinde büyük bir göl vardı ve Bora’nın tek seçeneği oraya iniş yapmaktı. Yavaşça alçaldı ve her ne kadar sarsıntılı olsa da uçağı başarıyla göle indirmeyi başardı. O gün, Bora’nın soğukkanlılığı sayesinde tüm yolcular kurtuldu. Bu olaydan bir ay sonra Bora, bir televizyon programına davet edildi. Röportajda o anı sorduklarında şu sözleri söyledi:
“Saniyelerle yarışıyordum. Bir mucize olsun diye içimden geçirdiğim anda tarifsiz bir özgüven geldi ve o an anladım: Bu insanları kurtarabilirim ve başardım.”
