Man holding hand, giving support and comfort to woman, loved one sick in hospital bed.

Nakil

Tim her zamanki gibi bir güne daha gözlerini açmıştı. Yine aynı hastane odası, kontrole gelen aynı hemşireler… Yan kanepede uyuyan babasını kontrol etmek için başını çevirdi. Adamcağız oğlunun hastalığından dolayı sabaha kadar hastanede kalıyor, gündüz ise diş macunu fabrikasında çalışmaya gidiyordu. Sabah erkenden Tim’in kontrollerini yapmak için gelmişti hemşireler. Babasının uyanmasına daha bir saat vardı. Hemşireler gittikten sonra Tim uykusuna kaldığı yerden devam etmek için gözlerini kapadı ve kendini uykunun kollarına bıraktı.

Tim uyandığında bu sefer odada kimse yoktu. O mor orkide dışında. Tim bu çiçekle aralarında özel bir bağ olduğuna inanıyordu. Bu çiçek o aralık akşamı hastaneye kaldırıldığından beri yanındaydı, tüm yolculuğunda Tim’in yanında olmuştu. Sona ermek üzere olan yolculuğunda… Tim hemşirelere seslendi ve hemşire Margot yanına geldi. Tim gezmek istediğini söyledi. Tim, diğer çocuklar gibi parka gidemediğinden, restorantlarda yemek yiyemediğinden veya sahilde yürüyüş yapamadığından, en fazla hastanenin bahçesinde hemşireler eşliğinde yürüyüş yapar, akşam saatlerine doğru da babasının gelmesini beklerdi. Hastanede onun gibi 2 çocuk daha vardı. Jasmin ve Nicholas. Jasmin lösemi hastasıydı. Onun da Tim gibi fazla zamanı kalmamıştı. Fakat Jasmin’in durumu, Tim’den daha beterdi. Onun yanında olan bir ailesi yoktu. Onun tüm ailesi Tim ve Nicolas’tı. Nicholas’a ise kalp nakli yapılacaktı yakında. Evde onu bekleyen büyükannesi vardı. Muhtemelen bir ya da iki aya taburcu olacaktı. Peki Tim, Tim’e ne olacaktı? Tim’in ciddi seviyede böbrek yetmezliği vardı. Eğer yakın zamanda nakil olmazsa onun da kaderi Jasmin ile aynı olacaktı. İki çocuk, aynı kader… Maddi durumlardan ve babasının sağlık durumundan dolayı gerçekleşemeyen bir nakil. Aslında babasından nakil almayı denemişlerdi ancak babası ameliyatta ölümden dönmüştü. O günden sonra babası her ne kadar ısrar etse de doktorlar bunun büyük bir risk oluşturduğunu ve ameliyatın gerçekleştirilemeyeceğinde ısrarcıydılar.

Aynı akşam babası geldiğinde babasının aklında tek bir soru vardı: “Ben şimdi ne yapacağım?”. Oğlunu yaşatmak için elinden hiçbir şey gelmiyordu. Fabrikadaki herkese sormuştu ancak onlar bu muhtaç çocuğa yardım etme zahmetine girmek istemiyorlardı. Babası artık kabullenmişti. Oğlu bu dünyadan göçene kadar onu mutlu edecekti.

Bir gün hemşire Margot, Tim’in odasına geldi. Ama bu sefer kontrol ya da serum için değil, Tim’e bir nebze de olsa mutluluk getirmesi umuduyla bir haber vermeye gelmişti. Aynen şunları söyledi “Tim, hastaneye yeni bir arkadaş geldi. Tanışmak ister misin?”. Tim tabi ki de kabul etti ve yeni kızın odasına gittiler. Adı Maya’ydı. Kız 8 yaşındaydı, Tim ise 9. Kızı ilk gördüğünde cidden samimi hissetti. Sanki ortak bi anıları varmış gibi. Kızla tanıştılar ve aralarındaki arkadaş bağı giderek güçlenmeye başladı.

Artık her günü beraber geçiriyorlardı. Fakat her geçen günün sonunda ikisinin de tıbbi durumları giderek kötüleşiyordu. Maya kalp naklini bekliyordu. Maya’nın umudu yeniden yeşeriyordu.  Nakil tarihi bir mart sabahı gelen haberle kesinleşti. Maya artık ameliyat olacaktı. Hayata tutunma şansı vardı.

Ameliyat günü gelip çattı. Tim’in artık yalnızca üç haftası kalmıştı ama o, arkadaşının yaşama şansını öğrendiğinde sanki kendisi hayata tutunuyormuş kadar iyi hissetti. Ameliyatın kusursuz geçeceğinden hiç şüphe yoktu. Maya’yı ameliyata aldılar ve Tim beklemeye başladı.

Maya’yı beklerken Tim’in içi geçmişti. Onu odaya gelen doktor uyandırdı. Tim’i ameliyata almaları gerektiğini söyledi. Tim nedenini sorduğunda o korkunç haberi aldı. Maya ameliyatta kan kaybından ölmüştü. Bu haberi kendine yediremedi Tim. Maya’nın yaşaması, Tim’in ölmesi gerekiyordu. Ancak durum öyle olmadı. Doktorların uzun ısrararı sonucunda Maya’nın böbreği Tim’e nakledildi.

Tim gözlerini açtığında, yaşam enerjisinin tamamen tükenmiş olduğunu ve artık bu dünyada var olmak istemediğini düşünmeye başlamıştı. Tim, yemek yemeyi bırakmıştı. İlaçlarını almayı reddediyordu. Babası da artık oğluna olan umudunu kaybetmiş, çaresiz ve ne yapacağını bilemez şekilde tüm gün ağlıyordu.

Tim’in durumu gittikçe kötüleşmeye başladı. Doktorlar onun yaşamasının imkansız olduğu kanaatine varmıştı. O sabah Tim kendini hayli bitkin hissediyordu. Günün ilerleyen saatlerinde, Tim’in ölüm süreci başlamıştı. Tim’in içini bir huzur kaplamıştı. Gözlerini yavaşça yumdu. Kendini mutlu ve amacına ulaşmış bir şekilde ebedi uykunun güvenli kollarına bıraktı.

(Visited 8 times, 1 visits today)