Gözlerimi açtığımda gördüklerime inanamadım. Normalde sabah uyanınca odam yarı karanlık olur, perdeden azıcık gün ışığı girer, ama bu sefer oda bembeyaz parlıyordu.
İlk önce telefonun flaşı açık kaldı sandım, hatta elimi gözüme siper edip etrafa baktım ama flaş falan yoktu. Işık nereden geliyordu bilmiyordum ve biraz gerildim. Yatakta doğrulup pencereye yürüdüm. Camdan dışarı baktığımda bizim sokak yoktu. Yerine sanki bir bilgisayar oyunu haritası koymuşlar gibi, havada yavaşça dönen ışık halkaları, uzaklarda parlayan tuhaf bir göl ve etrafta hafif bir sis vardı. Sessizlik o kadar garipti ki kendi nefesimi bile duyuyordum. Aşağı inip anneme seslenmek istedim ama ev bomboştu. Kapıyı açtığımda yerde küçük bir kağıt buldum: “Korkma, hayalin başladı.” Yazıyı kimin yazdığını bilmiyordum ama tanıdık hissettirdi. Böyle şeyler sadece çizgi filmlerde olur sanırdım. Dışarı yürüdükçe daha da ilginç şeyler oldu. Bastığım yerlerin rengi değişiyordu. Bir adım atıyorum, zemin mavi oluyor; diğer adımda pembe. İçimde hem “ooo çok iyi” hissi vardı hem de “ya geri dönemem?” korkusu. İkisi aynı anda olunca kafam iyice karıştı. Sonra uzakta bir çocuk beni çağırdı. Yanına gidince bana “Geç kaldın, seni bekliyorduk.” dedi. “Ben kimseye bir şey söylemedim ki?” diye düşündüm ama bir şey diyemedim. Çünkü zaten ne diyeceğimi bilmiyordum.
Tam cevap verecekken telefonum titredi. Gözlerimi kırptım ve bir anda tekrar kendi odamdaydım. Ne yaşadığımı hâlâ bilmiyorum. Ama bazen yere bastığımda renk değişecekmiş gibi geliyor. Belki de gerçekten bir anlığına başka bir yere gittim. Kim bilir?
