Teknolojinin hızla ilerlediği çağımızda sosyal medya, günlük hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Artık çoğumuz günün çoğu kısmını telefon tablet ve çeşitli internet platformlarında geçiriyoruz. İnsanlar anılarını paylaşmak, fikirlerini topluma duyurmak ve dünya üstündeki gelişmelerden haberdar olmak için bu platformlara başvuruyor. Öte yandan, hayattaki en güzel deneyimlerden biri olan seyahat de insanların kendini keşfetmesinin, bilgi edinmesinin ve gelişmesinin en doğal yollarından biri. Şimdi düşünelim: Ya bir seçim yapmak zorunda kalsaydık, bir daha hiç seyahat edememek mi yoksa bir daha sosyal medya kullanamamak mı daha zor olurdu? Benim cevabım şüphesiz, sosyal medyadan vazgeçmek olurdu.
Seyahat etmek bana göre insanın ruhunu besleyen en güçlü faaliyetlerden biridir. Farklı bir ülkeyi görmek, yabancı bir dil öğrenmek, hiç tatmadığın bir yemeği yemek ya da tarihi sokaklarda yürümek… Bunlar sadece bir seyahatin parçaları değil, aynı zamanda insanın kendini tanımasının bir yoludur. Her seyahat, kişiye yeni bir bakış açısı kazandırır. Gittiğin her şehrin bir hikâyesi vardır, tanıştığın her insan sana duymadığın bir şey öğretir.Sosyal medya ise, her ne kadar bilgiye ve insanlara kolay ulaşmamızı sağlasa da, çoğu zaman bizi yüzeysel bir yaşama sürükler.Gerçek deneyimler yerini beğeni sayısına, anılar ise fotoğraflara bırakır. Bir dağın zirvesinden manzarayı izlemek yerine, en iyi açıyı bulmak için vakit harcarız. Oysa seyahatin güzelliği, paylaşılmayan fakat aklımızda kalan o küçük anlardadır.
Bu nedenle, ben bir daha sosyal medya kullanamamayı göze alır, ama seyahat etmeye devam etmeyi seçerdim. Çünkü seyahat, insana gerçek anlamda yaşadığını hissettirir. Sosyal medya anlık mutluluklar sunar, ama bir yolculuğun bıraktığı iz hayat boyu silinmez. Dünyayı kendi gözlerimle görmek, kültürleri tanımak, doğanın mucizelerine şahit olmak, sanal bir dünyanın bana verebileceği çoğu şeyden daha değerlidir. Gerçek hayat ekranın ötesinde ve ben o hayatı doya doya yaşamayı tercih ederim.