Gözlerimi açtığımda ıssız ve karanlık bir yerde sandalyeye bağlanmıştım. En son neler olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Tek hatırladığım gece uyumak için gözlerimi kapatışımdı. Kendimi biraz daha iyi hissettikten sonra ilk önce bileğimdeki iplerden kurtulmaya karar verdim. Tam o sırada adım sesleri gelmeye başladı. Kim olduğunu merak ettiğim için bu sese kulak kabarttım. Ses gitgide yaklaştı ve ışıklar yandı. Onu karşımda gördüğümde kalbim yerinden çıkacak sandım. Gözlerime inanamadım ya da inanmak istemedim bilmiyorum. Bu imkansızdı! Yıllar henüz ben 10 yaşındayken beni ve annemi terk eden, 7 yıl önce ölüm haberini aldığımız babam karşımda duruyordu. Hiçbir şey değişmemişti sanki aynı bakışlar, aynı duruş. Yaklaşık 5 dakika boyunca ben onu izledim o da beni. Benim bakışlarım daha çok onun gerçekliğini sorgularken, onun bakışları bana bir şeyler anlatmak ister gibiydi. Bu bakışmaya son veren oydu: “İlayda” Evet sadece ismimi söyledi ve sustu. Bu sessizliğimizi de ben bozdum:
– Neden geldin? Ben neden buradayım? Sen ölmedin mi? Neden ölmüş taklidi yaptın? Neden bizi terk ettin…
– Biliyorum çok fazla soru işareti var kafanda ve hepsini sana açıklayacağım ama ilk önce sakin ol.
Belki susmamalıydım ama bana bir şeyler anlatmak istiyordu ve ona izin verecektim. Bana ve anneme yaşattıklarının sebebini öğrenmeliydim. Yıllarca hayallerimde oyun oynadığım o kişiyi tanımalıydım. Ortamdaki sessizlikten faydalanıp onu izlemeye başladım. Gözleri benimkiler gibi maviydi, saçları benimki gibi kıvırcık ve sarıydı adeta onun kız haliydim. İsimlerimiz bile benziyordu İlyas ve İlayda… Ben bunları düşünürken bir anda konuşmaya başladı:
– Senin doğacağının haberini aldığımda birden fazla şey hissettim ama en çok korkuyu hissettim. İyi bir baba olabilecek miydim? Sana iyi bakabilecek miydim? Babalık sorumluğunu alabilecek miydim? Size bağlı kalabilecek miydim? Aklımdan hep bu sorular geçiyordu ve sen doğdun. Sen beni bu karanlık dünyadan uzaklaştıran cennet gibiydin. Gözlerin uçsuz bucaksız bir denizdi ve o deniz benim özgürlüğümdü sanki. Ama bunlar yeterli gelmedi. Zamanla ekonomik olarak daha çok sıkıştım. Psikolojik olarak zaten bir bataklıktaydım çünkü bir yere bağlı kalmak beni çok zorluyordu. Ben özgür bir insandım, kendimi başkalarına göre ayarlayamazdım ki hala öyleyim. Bir gün ekonomik olarak çok zor duruma düştüm ve tefecilerden borç almak zorunda kaldım. O parayla borçlarımızı kapattım ve arta para kaldı. O an aklıma bir fikir geldi. Yer altı dünyasında çok fazla para vardı ve ben bu sayede zengin olabilirdim. Kalan paramla kendime küçük çaplı bir dükkan açtım. Daha sonra tekrar borç aldım. Bu seferde o dükkanı bir kumarhane haline getirdim. Konumu polislerin asla aklına gelmeyeceği bir yerdi ve sabahları kuaför, akşamları ise bir kumarhaneydi. Bu sayede çok para kazandım. Kazandıkça gözümdeki hırs büyüdü. Daha zengin olmak istedim ve bu işlerin en yaygın olduğu yerlerden biri olan İtalya’ya gitmeye karar verdim. Tefecilere olan borcumu ödedikten sonra seni ve anneni terk ettim. Yıllarca annene izimi kaybettirmek için uğraştım ama o yılmadı. Dükkanıma geldiğinde bu işin boyutu artık değişmişti. Annenin beni rahat bırakmayacağını anlayıp ölmüş numarası yaptım ve…
” Yeter!” diyerek onun sözünü kestim. Ağlamaktan gözlerim kıpkırmızı olmuştu. Kalbim, zihnim bunları duyduktan sonra paramparça olmuştu. Kafamda bir enkaz var ve ben o enkazın altında sıkışıp kalmışım gibi hissediyordum. Yıllarca kurduğum tüm hayaller, içimde yarattığım umutlar, özlemle sakladığım anılar… Hepsi birer yalandan ibaretmiş. Babamı hep bir kahraman sanmıştım, geri dönecek, her şey düzelecek diye beklemiştim. Kapıyı her çaldığında o an belki onun geri döndüğünü hayal etmiştim. Kafamda onun gitme sebebi için birden fazla olasılık yaratmıştım. Onun aslında bizi bırakmak zorunda kaldığına kendimi inandırmıştım ama şimdi… Gerçekle yüzleşiyorum: O bir an bile dönmeyi düşünmemiş.
Duygularım mantığımı yenmemeliydi şu anda. Karşısında bıraktığı enkazı değil, o enkazdan oluşan canavarı görmeliydi. Kendi yarattığı canavar…
– Hem beklemiştim seni, gelirsin diye. Hayaller kurmuştum birlikte gerçekleştiririz diye. Sebepler yaratmıştım bizi bırakmadığına inanayım diye. Ama görüyorum ki hepsi boşunaymış. İçimdeki o babasız büyüyen seni affetmek isteyen çocuk şu anda öldü. Senin mavi gözlerimde gördüğün uçsuz bucaksız, sana özgürlüğü hissettiren deniz, artık senin baktıkça içinde boğulacağın bir deniz. Bunu sen yarattın baba. Peki şu anda neden beni buraya kaçırdın ve karşıma geçmiş bunları anlatıyorsun, günah mı çıkarmak istedin?
Bunları duymayı beklemiyor olacak ki şaşırdı. Sarsıldı ve ne diyeceğini düşündü. Gözlerinde pişmanlık yoktu, ne yapacağını şaşırmış bir hali vardı. Sanki istediği şeye ulaşamamış gibiydi. Yavaş yavaş ciddilik gözlerindeki yerini aldı. Artık rol yoktu ve her şeyi açıklayacaktı.
– Hayat her şeyi değiştirdiği gibi seni de çok değiştirmiş canım kızım. Hayat bana çok iyi davranmadı annem ve babam tarafından çıkarcı, hırslı ve tek derdinin para olduğu biri olarak yetiştirildim. Bu düzeni değiştirmek benim elimdeydi ama yapamadım. Belki her şeyi değiştirebilirdim ama artık çok geç. Ben kanserim kızım, ölüyorum. Senden tek istediğim benim işlerimi devral. Varisim olmak zorundasın yoksa senin de peşine düşerler. Seni buna mecbur bıraktığım için çok üzgünüm. Benim için değil kendin için varis olmalısın. Bu işi yaparken bana benzeme. Hırslarına yenilme, çıkarcı olma, gözlerindeki denizin bataklığında kaybolma, o denizle özgürlüğe açıl. Bu düzeni değiştir kızım. Sana güveniyorum ve bunu söylemek için geç kaldım ama seni seviyorum. Beni asla affetme yoksa benim gibi sende kınadığına dönüşürsün. Gözlerindeki ışık sana gölge değil aydınlık olsun.
Ona inanmalı mıydım bilmiyordum ama bu sefer duygularım beni ele geçirdi. Sanki sözleri içimdeki küçük çocuğu harekete geçirdi. Ve ona güvenmeye karar verdim. Yapabilirdim, ben bu düzeni değiştirebilirdim ki yapacaktım.
– Bu düzeni değiştirmek için bunu yapacağım baba.
Dedim ve ona sarıldım. Bunu kendim için yapmıştım çünkü içimdeki çocuk buna hasretti.
