O gün, İtalya’da bir moda fuarına katılacaktım. Fuar sabah olduğu için erkenden kalktım ve otoparktaki hava aracımı evin önüne çağırmak için düğmesine bastım. Hızlı moda moduna alıp İtalya’ya uçtum. Akıllı ekrandan da İtalya’daki gelişmeleri takip ediyordum.
Yaklaşık 30 dakika sonra moda fuarının özel otoparkına ulaştım ve aracımı oraya bıraktım. Fuarda tanıtılacak markanın hologram kıyafetlerini aldım. Elimdeki tasarımlar henüz tanıtılmamıştı ancak marka, müşterilerin fuarda yapılacak ankete katılabilmeleri için tasarımların hologramlarını göndermişti. Normalde moda fuarlarında markalar, tanıtımları daha pratik ve zaman almaması için hep hologramlarla yapardı ama bu fuarda durum farklıydı.
Fuar alanına geldiğimde resmen büyülendim. Daha önce hiç bu kadar büyük bir fuar görmemiştim. Farklı şehirlerde birçok kez moda fuarlarına katılmış olsam da diğerleri bunun kadar etkileyici değildi. Bu fuar bana nostalji yaşattı; kendimi 15 yaşında, ilk kez bir moda fuarına katılmış gibi hissettim.
İtalya’daki bu fuarda insanlar; hologramları izlemek yerine farklı türden kumaşlara dokunabiliyor, tasarımları deneyebiliyorlardı. Bana nostalji yaşatan da buydu. Kendimi 2025 yılındaymış gibi hissettim çünkü en son o yıl İtalya’daki bir fuara katılmıştım ve o zaman da kumaşlara dokunup hissedebiliyorduk.
Fuar alanında dolaşırken eski zamanları hatırladıkça kendimi 2050’de değil de 2025’te gibi hissettikçe anılarım canlandı. İçimden, “İyi ki bu fuara katılmışım.” dedim. Eski zamanların kıymetini daha iyi anlıyordum. O zamanları, yani her şeyin sosyal medyaya ve teknolojik araçlara bağlı olmadığı günleri özlediğimi fark ettim.
Aslında bana bu özlemi yaşatan şeyin fuarla doğrudan bir ilgisi yoktu. Bu fuar bana sadece bazı anılarımı hatırlatmıştı. Benim asıl özlemim, teknolojiden uzak olup sevdiklerimize daha fazla zaman ayırdığımız, birlikte oturup saatlerce sohbet ettiğimiz günlereydi.
