Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar Eliz diye bir çocuk doğmuş. Eliz’in ailesi çok zenginmiş, çünkü o bir kraliyet ailesinde doğmuş. Eliz’in açık kahverengi uzun saçları ve mavimsi gözleri varmış. Eliz, iyi kalpli bir kızmış. Herkese yardım edermiş. Düşeni kaldırır, ağlayanı neşelendirirmiş. Fakat Eliz’in ailesi zengin olduğu kadar kötüymüş de. Ailesi bütün halka emirler yağdırırmış. O kadar kötülermiş ki… Yalnız Eliz’in ablası iyi bir insanmış. Onun adı da Mavi’ymiş. Mavi, Eliz’den 2 yaş büyükmüş. İkisinin de küçüklükten beri bir dileği varmış. Herkesin mutlu olması ve kimsenin zorla çalışmamasını istiyorlarmış. Eliz beş yaşına geldiğinde, dayanamamış ve Mavi’ye demiş ki: “Abla, kasabayı kurtarmak istiyorum! Lütfen bana yardım et”. Ablası kabul etmiş ama “Biz sadece iki küçük kızız Eliz, bunu yapamayız.” demiş. Eliz de üzülmüş tabii. Mavi, onu teselli etmeye çalışmış. “Merak etme, ben arkadaşım Nisan’ı çağırırım. Hep birlikte çalışırız. Bilirsin işte, bir elin nesi var, iki elin sesi var.” demiş. Eliz’ in umudu yeşermeye başlamış. O gece Mavi, Eliz’i uyandırmış. “Hadi kalk, uykucu! Plan gecesi, unuttun mu?” diye fısıldamış alaycı bir tavırla. Sessizce şatolarından çıkıp biraz altın almışlar. Sonra, Nisan’ın evine gidip onu uyandırmışlar. Nisan ile yola çıkmışlar. Kasabaya doğru ilerlerken, karşılarına bir yaratık çıkmış. Yaratığın adının Pufi olduğunu öğrenmişler. Nisan, Pufi’ye demiş ki: “Pufi, sen de bize katılır mısın? Kasabayı kurtarmaya çalışıyoruz.”Pufi de ” Tabii ki! Neden olmasın” demiş ve Pufi ile yollarına devam etmişler. Kasabaya ulaştıklarında, birdenbire karşılarına bir cadı çıkmış. Cadı iyi kalpliymiş aslında. Bu yüzden korkmamışlar. Cadının adı Kiki’ymiş ve 17 yaşına girecekmiş. Kedisinin adı da Jiji’ymiş. Kiki ve Jiji de onlara katılmak istemiş. Hep birlikte yollarına devam etmişler. Yoldayken plan yapmışlar. Kiki, süpürgesini havaya kaldırıp, “Ben havadan paraları yağdırabilirim, sonuçta ben bir cadıyım.” demiş.
Herkes bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüş. Sabaha karşı herkes altınlarla birlikte, Kiki’nin süpürgesiyle gökyüzüne çıkmışlardı. Ama o da ne? Birden bir karga onlara saldırmaya başlamış! Herkes korkudan yerinden fırlamış. ( Tabii ki de gerçekten değil) Karga altınları istiyormuş. Karga, altınları Mavi’nin elinden kapıp yuvasına götürmüş. Eliz ve arkadaşları ne yapacaklarını şaşırmışlar. Birden Eliz’in aklına parlak bir fikir gelmiş. Eliz, ona ailesinin verdiği parlak, mavi kolyeyi alıp karganın yuvasına gitmiş. Karganın anlamaması için kolye ve altınları değişmiş. Herkes uyanırken birlikte gökyüzünden altınları yağdırmışlar. Bütün halk çok şaşırmış. Hatta biri, gökyüzüne bakmış ve Eliz’i görmüş. Eliz çok mutlu olmuş. Ama babası bunu görmesin mi? Çok sinirlenmiş. Eliz aşağı inip babasına iyiliği anlatmış. “Eğer iyi bir insan olursan kendini hep mutlu hissedersin. İyilik yaparsan çevrendekileri mutlu edersin. İşte mutluluk da bulaşıcıdır. Yani iyi bir insan ne olursa olsun, kötü birisinden her zaman daha mutlu olur.” . Babası da iyi kalpli olmuş. Herkes Eliz, Mavi, Pufi, Kiki, Jiji ve Nisan’ı alkışlamış. Onları çok sevmişler. Kasaba artık mutluluk içinde yaşamış. Eliz de iyi kalpli bir prenses olmuş.

