Not: Buradaki Roald ile diyaloğum hayal ürünüdür. Gerçek hikayesi bu değildir. İyi okumalar…
Hiçbir kitap okurken yazarına baktığınızda o kişi ilginizi çekti mi? Ya da “Bu kitabın yazarı çok iyi bir yazar.” “Artık benim favori yazarım” dediniz mi? İşte Ben!!!!!!!!!!!!!!!!!! Ne kadar kitap okumayı sevsem de yazarı da ilgimi çeker. Kitabı çok beğendiysem o yazarın kitaplarını daha çok alırım. İşte Roald Dahl ve ben….
İlk kitabını 3. sınıfta okudum. Okuma kitaplarından bir tanesini kitapçıda görmüş ve ilgimi çekmişti. (Niye almadık ben de bilmiyorum) İlgimi çektiği için hemen o kitabı okumak istedim. O gün geldiğinde ilk başta garip geldi ve tam istediğim de buydu! Garip kitaplar demek ki heyecanlı, fantastik, mantastik kitaplar demektir. Yani en azından ben böyle düşünüyorum. Bir babaannenin uzayıp damdan çıkması çok garip bir şeydi. Vinçle kurtarmaları daha da garip bir şeydi. Bu ilginç garip kitap çoook güzeldi. Ve tabii ki daha çok kitap lazımdı bana. Roald Dahl’ın “Zürafa, Peli ve ben” kitabını aldığımda yine garip ama eğlenceli bir kitap olduğunu fark ettim.
Bir gün babam Roald Dahl’ın bir çekiliş düzenlediğini ve bir kişinin onunla yemek yiyeceğini duyduğumda şok oldum! Aaaaaa. Charlie’nin Çikolata Fabrikası gibi! Benziyor en azından. Roald’ın bir fantastik, mantastik kitabı daha! Evetttttt bebeğim! Ben de varım. Adımızı yazdırdık ve 5 gün bekledik.
5 günden sonra babamın telefonu çaldı. Arayan bilinmeyen bir numaraydı. Açtığımızda babam konfeti sesleri ve son ses müzik duyduğunu söyledi. Evet doğru bildiniz. Çekilişi kazandık WoohHoo! Zaten tahmin etmişsinizdir. Çünkü her zaman böyle olur öykülerde. Napayım direk kazanmadık diye blogu bitireyim mi? (Eren ya da farklı biri evet dediğini biliyorummmmm) Neyse, normalde salı günü olacaktı ama salı günü uzaylılar bize çay partisine geleceği için çarşamba yaptık.
(Burada normalde İngilizce konuşuyorduk yabancı bir yazarın Türkçe konuşmasını beklemeyin)
Çarşamba günü, Roald Bey’e Ankara’yı gezdirip Adana kebapçı’ya götürdüm.
“Evet merhaba en sevdiğim yazar, başarılı yazarcığım Roald Dahl, nasılsınız?”
“Çok iyiyim teşekkürler. Siz nasılsınız Ada Hanım?”
“Ben de iyiyim sağ olun. Size sorularım olacaktı. En sevdiğim kitabınız olan “George’un Harika İlacı” ‘nı nasıl yazdınız?”
“Şimdi şöyle, benim yeğenimin de böyle bir torunu vardı. Babaannesine değişik bir ilaç yapıp babaannesinin karnını ağrıtmıştı. Tabii ki babaannesi damdan fırlayıp vinçle kurtarılmadı ama karnı çok ağrıyordu. Yeğenim George’da bulduğu tüm iğrenç şeyleri koymuş. Bende bunun iyi ve garip bir kitaba dönüştürebileceğimi düşündüm.”
“Evet gerçekten harika düşünmüşsünüz. Harika bir mantıkla. Garip şeyler mantıksız diye öyle dedim alınmayın. Peki, yazar olmak kolay bir şey mi? Yani herkes başarabilir mi?”
“Tabii ki eğer çalışırsa ve vazgeçmeyecekse kendine inanarak herkes olabilir ama mesela hayal gücü geniş olmayan kişiler çok başarılı yazarlar olamıyor mesela. Benim hayal gücüm genişti, kendime inandım, vazgeçmedim ve başarılı bir yazar oldum. Aslında yazar olmak zorda olabilir çünkü ilham kaynağı bulmak zor olabilir. Mesela ben bu kitabı yazarken gerçek hayatta yaşanmış bir olaydan ilham aldım.”
“Çok güzel açıkladınız teşekkürler.”
Tam o sırada Adana Kebaplar geldi. Yanında da ayran. ( Keşke gerçek olsa yazarken bile canım çekti.) Roald Dahl çok beğenmişti. Biraz acı olsa da acı sevdiğini söyledi. Ayranı da dikti. Ben de hemen lüpletmiştim yemeğimi. Mmmhhmm çok lezzetliydi. Neyse, bundan sonra birbirimize hoş çakal deyip dağıldık. Harika bir deneyimdi. Evime gidip güzel yatağımda uyudum.
