Rönesans’ın Kalbine Bir Yolculuk: Bir Günlüğüne Floransa’da Olmak

Bir günlüğüne geçmişe gitme şansım olsaydı, hiç tereddüt etmeden 1500’lü yılların Floransa’sına, Rönesans’ın en parlak dönemine yolculuk ederdim. Floransa’ya vardığım an sokaklarda dolaşırken taş döşeli yolları, dar ama tarih kokan sokakları ve el işçiliğiyle yapılmış yüksek binaların ihtişamını hayranlıkla izlerdim. Şehirdeki insanların üzerlerindeki dönemin kıyafetlerini, meydanlarda çalan müzikleri, taze pişen ekmek ve kahve kokusunu hissetmek bile başlı başına büyüleyici olurdu. Sanatın, bilimin ve özgür düşüncenin filizlendiği bu dönemde insanların yüzlerindeki heyecanı görmek, onların dünyayı değiştirme arzusuna tanık olmak bana tarifsiz bir his verirdi.

Sabah ilk işim Michelangelo’nun atölyesine gitmek olurdu. Onun büyük bir dikkat ve tutkuyla Davut heykelinin detaylarını işlerken elindeki keskiyi ve çekiçi nasıl ustalıkla kullandığını izlerdim. Belki bana kısa bir süre taş oymayı denememe izin verirdi; ben de tarihin gölgesinde sanata dokunmanın heyecanını yaşardım. Daha sonra Leonardo da Vinci’nin çalışma alanına uğrar, masasında yarım kalmış icat taslaklarını, anatomik çizimlerini ve uçuş makinelerine dair notlarını incelerdim. Onunla kısa bir sohbet etme fırsatım olsaydı, gelecekteki bilim dünyasını nasıl etkilediğini anlatır, hatta belki bugünün teknolojilerinden küçük ipuçları verirdim.

Öğle saatlerinde Floransa Katedrali’nin merdivenlerine oturup şehir meydanını izler, insanlardan yükselen konuşma seslerini, sokak çalgıcılarının ezgilerini ve sanat, politika, felsefe üzerine yapılan hararetli tartışmaları dinlerdim. Belki bir köşede Dante’nin eserleri üzerine konuşan bir grup görür, onlara sessizce kulak kabartırdım. Ardından Arno Nehri kıyısına iner, suya yansıyan tarihi binaları seyrederek o zamanki insanların hayallerini, yaşama bakışlarını ve ilerleme tutkusunu düşünürdüm.

Akşamüstü olduğunda bir taş bina salonunda düzenlenen felsefe ve bilim toplantısına katılır, dönemin düşünürlerinin dünyayı nasıl anlamlandırdığını dinlerdim. Belki konuşmaların arasında kendimi tutamaz, modern dünyanın gelişmelerinden bahsedip onları şaşkına çevirirdim. O gece Floransa’nın loş sokaklarında dolaşırken yükselen mum ışıkları, taş binaların gölgeleri ve hafif esen rüzgâr eşliğinde şehrin büyüsünü içime çeker, tarihin kalbinde olmanın verdiği tarifsiz mutluluğu hissederdim.

Ertesi gün kendi zamanıma dönerken içimde büyük bir ilham ve saygı olurdu. O dönemin üretme arzusu, merakı ve cesareti bana büyük bir motivasyon katardı. Günümüz dünyasında sahip olduğumuz teknolojiyi, özgürlüğü ve bilgiyi yeniden takdir eder; geçmişin ışığını geleceğe taşımak için daha çok çalışmak gerektiğini bir kez daha anlardım. Böyle bir yolculuk, hem tarihe hem de kendime bakışımı sonsuza dek değiştiren bir deneyim olurdu.

(Visited 5 times, 1 visits today)