Rüzgarlı Gün

Bilgisayarın ekranındaki parlaklık gözlerimi yormaya başlamıştı. Saatlerdir aynı tasarım üzerinde uğraşıyordum ama bir türlü istediğim gibi olmuyordu. Dışarıda yağmur hızını artırmış, rüzgârın uğultusu evin içinden bile net bir şekilde duyuluyordu. Böyle havalarda çalışmak hep daha zor olurdu. Dikkatim sürekli cama vuran damlalara, sokağın o kasvetli sessizliğine kayıyordu. Kendime bir kahve daha yapmak için masadan kalktım. Evde saatin tik taklarindan ve buzdolabının belli belirsiz motor sesinden başka bir ses yoktu. Tam mutfağa adımı atmıştım ki olan oldu.
Dışarıdan gelen sesle irkildim. Bu, sıradan bir ses değildi. Önce sanki birisi ağır, metal bir çöp konteynerini asfaltta sürüklüyormuş gibi uzun ve tiz bir gıcırtı duyuldu. Hemen ardından da boğuk bir “pat” sesi geldi. Sanki sürüklenen o şey neyse, aniden bir yere çarpmış veya devrilmişti. Olduğum yerde donakaldım. Kalbim bir anda hızlanmaya başladı. Ne olabilirdi ki? Bir araba kaza mı yapmıştı? Ya da birileri kavga mı ediyordu? Aklıma gelenler pek de iç açıcı şeyler değildi. Birkaç saniye daha bekleyip başka bir ses gelecek mi diye dinledim ama sokak yeniden sessizliğe büründü. Merakım korkuma baskın çıktı. Ne olduğunu görmem gerekiyordu. Pencereye doğru koştum.
Salondaki büyük pencerenin perdesini kenarından hafifçe araladım ve sokağa baktım. Sokak lambasının sarı ışığı, yağmurun ıslattığı yolu aydınlatıyordu. Her şey normal görünüyordu. Arabalar yerli yerindeydi, ortalıkta kimse yoktu. “Herhalde rüzgar bir şeyi devirdi,” diye düşündüm. Tam perdeyi kapatıp geri dönecektim ki gözüm bir şeye takıldı.
Sokak lambasının tam altında, yerde duran küçük, kırmızı bir leke vardı. Gözlerimi kısıp daha dikkatli baktım. Bu bir eldivendi. Tek bir kırmızı eldiven. Yağmurun altında ıslanmiş, yapayalnız duruyordu. Az önceki sesle bu eldiven arasında bir bağlantı kurmaya çalıştım ama aklıma hiçbir şey gelmedi.
O anda, sokağın köşesinden bir karaltının hızla döndüğünü fark ettim. Yağmurdan korunmak için kafasını eğmiş, hızlı adımlarla uzaklaşan biriydi. Kim olduğunu seçmek imkansızdı. O kişi gözden kaybolduktan sonra bakışlarım yine yerdeki kırmızı eldivene döndü.
İçimdeki huzursuzluk bir anda katlanmıştı. Artık duyduğum sesin rüzgardan kaynaklandığına emin değildim. Bütün çalışma isteğim kaçmıştı. Gidip kapının kilidini bir kez daha kontrol ettim. Sonra tekrar pencerenin başına geçip sokağı izlemeye başladım. Yağmur yağıyordu, sokak boştu ve o tek kırmızı eldiven, sanki bana bir şeyler anlatmaya çalışır gibi lambanın ışığının altında parlıyordu. O gece ne olduğunu asla öğrenemedim ama o ses ve o eldiven, uzun bir süre aklımdan çıkmadı.

(Visited 5 times, 1 visits today)