Sadık Dostum

Dışarıdan gelen bir sesle irkildim. Uğulduyor gibiydi. Pencereye koştuğumda, bir köpek gördüm. Üşümüş, ürkmüş hâlde bana bakıyordu. Onu içeri aldım, biraz ısındı, karnını doyurdum. Sonra tekrar dışarı çıkardım.

Ertesi gün yine oradaydı. Peşimi bırakmıyordu. Kapının önünde havlayarak dikkatimi çekiyor, sanki “Beni bırakma!” der gibi gözlerimin içine bakıyordu. Annem köpeklerden pek hoşlanmadığı için onu gizlice beslemeye başladım. “Arkadaşlarımla oyun oynuyorum.” bahanesiyle dışarı çıkar, ona yemek verirdim. Annemin fark etmemesi için elimden geleni yapıyordum.

Yaz boyu bu böyle sürdü. Aramızda güçlü bir bağ oluşmuştu. Yıllar geçti, ben yirmi yaşıma geldim ve kendi evime taşındım.
“Köpeği neden eve almıyorum ki?” dedim kendi kendime. Onu yanıma aldım. İki yıl boyunca birlikte yaşadık.

Ama annem onun bende kalmasını istemiyordu. Oysa artık ailemden biri olmuştu. Annem onu evden kovduğunda bile kapının önünden ayrılmadı. Onu dışarıda bıraktım fakat orada yapayalnız kalmasına dayanamadım. Annemler gidince tekrar içeri aldım. Yeniden bir aradaydık, çok mutluyduk.

Derken bir gün hastalandı. Veterinere götürdüğümde fazla zamanı kalmadığını söylediler. O an dünyam başıma yıkıldı. Yirmi gün sonra onu kaybettim.

Ne yapacağımı bilemiyordum. Annem bana aynı cins bir köpek aldı ama… Onun yerini kimse dolduramadı.
O sadece bir köpek değildi; benim en sadık dostum, en sessiz sırdaşımdı.

(Visited 3 times, 1 visits today)