Saniyelerle yarışıyordum. “Bir mucize gerçekleşti!” dediğim anda zaman birden yavaşladı. Etrafımdaki sesler kesildi, kalabalık bir anıya dönüştü.
Ayaklarım yerden kesildi; sanki görünmez bir güç beni yukarı doğru taşıyordu. Rüzgâr sırtıma çarpıyor, yüreğime cesaret fısıldıyordu. Gittikçe heyecanlanıyordum. Gözlerimi kapattım ve kendimi o akışa bıraktım. Adımlarım hafifledi, neredeyse kuştüyü kadar inceydi. Bitiş çizgisi gözümün önünde bir pırlanta gibi parlıyordu. Yavaşça yere indim. Dizlerim titredi ama düşmedim. Hiçbir zaman da pes etmedim. Bir adım daha atıp çizgiyi geçtim. Kalabalık büyük bir coşkuyla ayağa fırladı. Alkışlar havada uçuşuyordu.
Nefes nefeseydim ama umurumda bile değildi. O an anladım ki mucize, dışarıdan gelen bir şey değil; insanın içindeki inanç ve azimdir. Gözlerim doldu. Anneme, babama, ablama ve sonra gökyüzüne baktım: “Teşekkür ederim.” diye fısıldadım.
