ŞANS

Alarmımın üçüncü çalışıydı, artık kalkmam gerektiğini biliyordum ama sıcak yatağımdan kalkıp soğuk havaya geçiş yapmaktan nefret ediyordum. Yatağımdan zorla kendimi kaldırdığımda, aynı düşündüğüm gibi buz kesilmiştim ama kaybedebilecek bir dakikam bile kalmamıştı, işe geç kalamazdım.

Perdelerimi açtığımda, bulutların arasından sırıtan minik güneş yüzümü okşuyordu adeta. Elimi yüzümü yıkadığımda, sonunda güne hazırdım. Haliyle hâlâ biraz uykum vardı ama şu anda uykuya zaman yoktu. Duşumu alıp üstümü giyindim ve işimin yolunu tuttum. İstanbul’da yaşamanın güzel kısmı, işimin yolunun deniz kıyısından geçmesiydi. Deniz kıyısından geçmek beni her zaman mutlu etmiştir ve her gün önünden geçmek, günlük motivasyon gibi bir şeydi benim için. Denizin dalgalarının sesi kulağıma ninni gibi geliyordu.

İşe varmama çok az kalmıştı tâ ki yolda bir yavru kedi görene kadar. Henüz yolda hiç araba yoktu o yüzden kediyi alıp kenara çektim. Yavru kedinin yüzü çok tatlıydı ama üşümüşe benziyordu. O yüzden atkımı çıkarıp ona sardım, sonra da genellikle böyle durumlar için yanımda taşıdığım mamayı verdim.

İşe sonunda varmıştım ve menajerim beni elinde iki tane sıcak kahveyle karşıladı. Selamlaştıktan sonra bir kahveyi bana uzattı. Doğrusunu söylemek gerekirse menajerim bir yandan en yakın arkadaşımdı; lise yıllarında tanışmıştık ve o zamandan beri en yakın arkadaşlardık ama işteyken bunu çok belli etmemeye çalışıyorduk çünkü patronumuzun bana yeni bir menajer ayarlamasından korkuyorduk. Aslında patronumuz çok tatlı bir kadındı ama konu işe gelince bir o kadar da ciddiydi. O yüzden genellikle işte tek konuşmamız, bana sabah kahve getirmesiydi. Sonra da akşam mesajlaşırdık ama bir olay varsa iş biter bitmez bir kafeye oturur, olay hakkında konuşurduk.

Üniversitede de aynı okulda okuduğumuz için genellikle tüm arkadaşlarımız aynıydı. Masama oturur oturmaz gelen “Akşam her zamanki kafede buluşalım.” mesajıyla gözlerim parladı ve tüm yorgunluğum üstümden kalktı. İş yapmaya koyuldum, bir mimar olduğum için yeni ev planlamalarını gözden geçirdim ve yeni gelen stajlarla ilgilenip yaptığımız işten bahsettim.

Sonunda mesaim bitti ve kafeye gittim. Her zamanki siparişimi verip Ebru’yu (en yakın arkadaşımı) bekledim, o da yaklaşık beş dakika sonra geldi. Saatlerce konuşup güldük ama artık eve gitme vaktiydi. Eve varıp emaillerime baktım ve patronun bir yazı istediğini gördüm. Hiç halim yoktu ama yazmak zorundaydım, konusu biraz garip gelmişti. Patronum benden, bu gün hayatımda yer alıp hayatımı değiştiren bir şey hakkında bir yazı yazmamı istemişti. Tam patronuma nedenini soracaktım ki aklıma patronumuzun bundan sonra web sitemizde “Çalışanlarımızın Yaşadıkları” diye bir sayfa açtığını hatırladım. Ne yazacağımı düşünürken dışarıdan gelen sesle irkildim.

Pencereye koştum ve karşımda bir yavru kedi duruyordu, bir saksım eksikti. Ne olduğunu anlamam çok uzun sürmemişti. Kedi saksımı itmiş ve düşürmüştü ama garip olan şey, kedinin bana çok tanıdık gelmesiydi. Biraz daha baktıktan sonra, bu kedinin sabahki kedi olduğunu hatırladım ve onu içeri aldım.  Büyük ihtimalle beni takip etmişti. Bana çok kolay ısınmıştı,  kucağımdan asla inmiyor ve kendini sevdiriyordu. Onu sokağa salmaya gönlüm el vermedi ve kediyi içeri aldım. Ona banyo yaptırıp adını Şans koydum.

Aklıma bir anda yazı geldi ve yazımı Şans hakkında yazdım. Sabah normal bir gün olduğunu düşünmüştüm ama artık bir kedim vardı. Bundan sonra hiçbir zaman normal bir güne kalkacağımı düşünmedim. Kim bilir, belki de hayat bana sürpriz yapar.

(Visited 2 times, 1 visits today)