Soğuk bir kış günüydü. Arda, köyün kenarındaki evinin penceresinden dışarı baktı. Kar taneleri yavaşça yere düşerken dışarıdaki arkadaşlarını düşündü. Arda da dışarıda arkadaşlarıyla oynamak istiyordu, fakat anneannesi hava soğuk olduğu için izin vermemişti.
Savaş yıllarından sonra köy neredeyse boşalmış, kimsede umut kalmamıştı. Herkes bu savaşın uzun bir süre daha bitmeyeceğini ya da kaybedileceğini düşünüyordu. Arda’nın babası cepheden dönmemiş, annesi ise hastalıktan vefat etmişti. Arda, yalnızlık içinde günlerini geçiriyordu.
Bir sabah kapısı çalındı. Arda kapıya baktığında çok şaşırdı çünkü kapıdaki kişi birkaç yıl önce köyden ayrılan arkadaşıydı. Bu arkadaşının adı Ahmet’ti. Şehre gitmiş ve yıllar sonra geri dönmüştü. Arda çok mutlu oldu. İkisi de birbirini çok özlemişti.
Ahmet,- “Seni tekrar gördüğüme çok sevindim.” dedi. Birkaç hafta boyunca hiç gülümsemeyen Arda, o an ilk kez gülümsedi. Arda’nın anneannesi uyuyordu, bu sayede ona fark ettirmeden dışarı çıkabildi. Dışarıda birkaç saat boyunca oyun oynadılar ve Arda, anneannesinin geleceğinden korkup içeri geçtiler.
Arda artık üzgün değildi. En umutsuz olduğu, gerçekleşmeyeceğini düşündüğü konulardan biri gerçekleşmişti: geri dönmeyeceğini düşündüğü arkadaşı Ahmet geri dönmüştü. Bu olay, Arda’nın bu savaşın kazanılabileceğine olan inancını artırdı. O anda içinde umut yeniden yeşeriyordu.
O günden sonra Arda, savaş bitene kadar hiç umudunu kaybetmedi ve ülkesine inandı fakat köyündeki herkes hâlâ Arda’yla zıt yönde düşünüyordu. Birkaç ay sonra savaş son buldu ve düşmanlar ülkeden atıldı. Hiç kimse inanmasa dahi bu umutsuz savaş son bulmuştu.
