Sessizliğin Kıymeti

Bir sabah uyandığımda herkesin iç sesini duyabildiğimi fark ettim. Başta rüya gördüğümü sandım. Annem mutfakta sessizce kahvaltıyı hazırlarken, zihninden geçenleri duyuyordum: “Umarım bugün tartışmayız… Herkes huzurlu olsun yeter.” Babam ise gazetesine gömülmüş haldeydi ama içinden söyleniyordu: “Bu çocuk hâlâ ne yapacağını bilmiyor. Bir meslek seçse de rahatlasak.”

Kafam karışmıştı. Okula giderken sokakta yürüyen insanlardan yükselen düşünceler bir uğultu gibi doldu kulaklarıma. Biri alışveriş listesini sayıyor, diğeri kaybolan kedisi için endişeleniyordu. Herkesin kafası o kadar doluydu ki, şaşkına döndüm.

Okula vardığımda daha da karmaşıklaştı her şey. Arkadaşlarım gülümsüyor ama içlerinden başka şeyler geçiriyorlardı. En yakın arkadaşım Elif, “Keşke bana onun gibi güvenseler,” diye geçiriyordu içinden. Öğretmenim bile içinden “Yine aynı konuyu anlatıyorum, acaba anlıyorlar mı?” diyordu.

Gün boyunca bu durum beni yordu. Kimin ne düşündüğünü bilmek başta ilginçti, ama zamanla yük haline geldi. İnsanların ne kadar çok şey sakladığını, ne kadar kırıldığını ama sustuğunu gördüm.

O gece yatağıma uzanırken düşündüm: İnsan zihni bir sır kutusu. Ve belki de herkesin iç sesini duymamak, birbirimize saygı duymak için bir nimet. Sabah tekrar uyandığımda sessizlik hâkimdi. İç sesler gitmişti. Gülümsedim. Artık insanların ne düşündüğünü bilmiyordum ama hissetmeyi, dinlemeyi ve anlamaya çalışmayı öğrendim.

Ve belki de bu, her şeyden daha kıymetliydi.

(Visited 10 times, 1 visits today)