Türkiye’ de özellikle 1960’lı yıllardan sonra köy ve kasabalardan kente göçler ciddi oranda arttı. Daha doğrusu büyük şehirlere fabrika ve iş merkezlerinin açılması, şehrin kırsalda iş arayanları kendisine çekmesine neden oldu çünkü köyde iş fırsatları çok azdı ve insanların aldığı para çok düşüktü. Nüfusun kontrolsüz artışı çarpık kentleşme, doğal alanların yok olması, hava, gürültü ve ışık kirliliği gibi birçok soruna neden oldu. Her ne kadar kirlilik seviyesinde bir sorun olmasa da şehirlerin temposu da arttı. Şehirlerdeki insanlar artık hayatı daha hızlı yaşıyorlar. Bu yüzden ailelerine, arkadaşlarına hatta kendilerine dahi vakit ayıramıyorlar. Ayrıca pahalılık ve sürekli bir gürültü, kalabalık ve trafik içinde olmak hem sağlık sorunları yaratır hem de insanı strese sokup yorar. Ne de olsa bir şeyin kıymeti o gittikten sonra anlaşılır. Şimdi de insanlar sosyal medyada şehrin hızlı temposundan bıktıklarını, temponun kendilerini yorduğunu, kendilerine daha fazla vakit ayırmak istediklerini ve bu yüzden bir kasabaya veya köye yerleşme hayali olduklarını söylüyorlar.
Ben de düşündüm: Acaba bir yetişkin olduğumda metropolde mi yaşamak isterdim yoksa bir kasabada mı yaşamak isterdim? Benim düşüncem kesinlikle sosyal medyadakilerden yana olurdu. İnsanın büyüdükçe çevresindeki insanlara ve olayları tahammülü azalıyor. Çünkü artık sizden daha fazla şey bekleniyor. Para kazanıp ailenize bakmanız, bir iş sahibi olmanız, aynı zamanda ailenize vakit ayırıp onları mutlu etmeniz ve bunların içinde kendinize vakit ayırıp mutlu olmanız bekleniyor. Doğal olarak şehirde bu yüksek beklentiler karşısında çoğu kişi tutunamıyor ve daha az beklenti ve daha fazla vaktin yani daha düşük temponun olduğu kırsal bölgelere veya deniz kenarındaki minik kasabalara yerleşmek istiyor. Ben de bu beklentilerin içerisinde kendimi kaybetmek yerine kendime ve aileme vakit ayırıp hayatımı daha iyi geçirebileceğim yerlere taşınmayı isterdim.
Bu yönde tercihim kendi köyümün de içinde bulunduğu Ordu’nun Mesudiye ilçesinden yana olur. Doğayla iç içe olan, sosyal hizmetlerin ve aktivitelerin bulunduğu bu harika kasabada eminim ki çok mutlu olurdum. Ben şahsen bir ortam insanı değilim. Yani partiler, kutlamalar gibi abartılı eğlenceleri arayan bir insan değilim. Huzur bulmam ve rahatlamam için doğa ve ailem ile vakit geçirmem bana yeter. Bu nedenle kasaba yaşamının büyük dezavantajlarının benim üzerimde çok bir etkisi olacağını zannetmiyorum. Ayrıca oralarda kesinlikle toplumsal bağlar daha sıkı. Yani komşuluk, yardımseverlik gibi şeyler her zaman var. Ayrıyeten küçük bir yer olduğu için herkes birbirini tanıyor ve bu da şehirlerdeki güvenlik sorununu burada ortadan kaldırıyor. Ancak şunu söylemekte fayda var ki davulun sesi uzaktan hoş gelir. Şehirde doğup büyüyen insanların köy/kasaba “özlemi” sosyal medyadan kaynaklıdır ve burada köy yaşamı dört dörtlük bir yaşammış gibi gösterilir. Bu tarz kırsal kesimlerde yaşam ise şehirde yaşayan kolaya alışmış birine göre gözüktüğünden çok daha zahmetlidir. Ben şahsen her sene gidip tecrübe ettiğim için bu yaşamın bana zor geleceğini düşünmüyorum.
Kendi deneyimlerimden yola çıkarak her ne kadar bir yetişkin olduğum zaman bir kasabada yaşamak istesem de kasaba yaşamı orayı bilmeyen için çok zor bir yaşam türü. Fakat bana göre o yaşamı öğrendikten sonra o yaşamdan daha güzelini bulmakta bir hayli zor.
