Sessizlikteki Gürültü

Bir sabah uyandığımda herkesin iç sesini duyabildiğimi fark ettim. Başta bunun bir rüya olduğunu sandım. Annem mutfakta kahvaltıyı hazırlarken gülümsüyor ama içinden “Umarım bugün işe geç kalmam” diyordu. Babam gazeteye okurken, aklından “Keşke emekli olsam da şu işi bıraksam” geçiyordu. Şaşkınlıkla odadan çıkıp sokağa koştum. Herkesin kafası bir radyo gibi açıktı. Komşu teyzenin sesi, “Bu çocuk niye böyle telaşlı?” diye yankılandı kulaklarımda.

 Okula vardığımda işler çığırından çıktı. Öğretmenim tahtaya yazı yazarken, içinden öğrenciler hakkında düşündüğü her şeyi duyuyordum: “Şu kız yine ödevini unuttu, o çocuk sınıfın en zekisi.” İç sesler birbirine karışıyor, beynim uğultuyla doluyordu. İnsanların gülümsediği yüzlerinin ardındaki endişeleri, kırgınlıkları, hatta küçük sevinçlerini bile dinliyordum. Günün sonunda, herkesin birer sır küpü olduğunu fark ettim. Bu yetenek bir lütuf muydu yoksa lanet mi, karar verememiştim.

Ama bir şeyden emindim: İnsanlar konuşmasa da içlerinde koca bir dünya vardı. Ve ben artık o dünyanın davetsiz bir misafiriydim. İşte o gün, sessizliğin ne kadar kıymetli olduğunu öğrendim.

(Visited 5 times, 1 visits today)