Soğuk bir kış günüydü. O gün okuldan yorgun bir şekilde evime dönmüştüm. Annemin sıcak karşılamasını bekliyordum fakat annemi hiçbir yerde bulamamıştım. Defalarca seslendim, ama yanıt alamadım. Bir süre sonra buzdolabına asılı bir not buldum. Notta, “Birkaç saat sonra geleceğim, acıktığında dünden kalan makarnayı ısıtabilirsin.” yazıyordu. Açıkçası hayal kırıklığına uğramıştım ama çok vakit kaybedemezdim çünkü ertesi gün sınavım vardı. Bu yüzden hemen yemeğimi ısıtıp yedim ve ardından çalışma masamın başına oturdum. Çalışmayı çok seven biri değilimdir fakat bu sefer mecburdum.
Birkaç dakika sonra bir ses duydum. Sesin tam olarak ne olduğunu anlayamamıştım; ilk başta rüzgârın hırıltısı sandım, bu yüzden pek önemsemedim. Ancak ses gitgide şiddetleniyordu. O anda bunun rüzgâr olmadığını düşünmeye başladım. Filmlerdeki gibi bir hayalet ya da insan dışı bir varlık camımın önünde olabilir miydi? Normalde bu tür şeylere inanmam ama böyle bir düşünce insanın aklını kurcalıyor. Unutmaya çalışsam da sürekli aklıma takılıyordu ve artık odaklanamıyordum; bu da beni rahatsız etmeye başlamıştı.
Acaba annem anahtarlarını mı unuttu? Belki de camımdan gelen sesleri annem çıkarıyordu. Tam yerimden kalkmaya hazırlanırken, cereyana kalmış kapının ani çarpması gibi bir ses duydum. Dışarıdan gelen bu sese irkildim. Annem çok beklediğim için bana kızgın olmalıydı diye düşündüm. Hemen pencereye koştum, perdemi açtım fakat beni karşılayan annem değil, uzun, siyah bir figürdü. Hani korku filmlerinde olur ya, işte tam olarak öyle bir şeyle karşılaşmıştım. Ne olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu, ama onu gördüğümde yüksek ve ince bir sesle çığlık attım. Perdelerimi hemen kapatıp annemi aradım. Telefonu açması için dua ediyordum ama ulaşamadım. Paniğe kapıldım. Figürü gördükten sonra gardırobumun içine girdim ve tanıdığım herkesi aramaya başladım—babamı, teyzemi, amcamı, dayımı… Kimse telefonu açmıyordu. Umudumu kaybetmek üzereydim. “Herhalde kaderim buymuş.” deyip duruyordum.
Sonra aklıma arkadaşım İpek’i aramak geldi. Telefonunu çaldırıyordum, ama bir şey tuhaftı. Arkadaşımın telefon zili saçma sapan bir şarkıydı ve aynı ses dışarıdan geliyordu. Büyük ihtimalle paniğimden dolayı bu sesi duyduğumu düşündüm. Bir süre sonra İpek telefonu açtı. “İpek, bana yardım etmen gerekiyor! Camımın önünde tuhaf bir yaratık var, lütfen hemen gel!” dedim. Fakat İpek kahkahalara boğuldu—belli ki beni ciddiye almamıştı. Ta ki kalın bir sesle “Camını aç, Ayşe.” deyip tekrar gülene kadar. Neye uğradığımı şaşırmıştım. İpek gülmeyi bırakıp camı açmamı isteyince, açtım ve karşımda siyah paltosu ve topuklu ayakkabılarıyla İpek’i buldum. Tepkimi bekliyordu.
Ona çok sinirlendim ama dürüst olmak gerekirse yaptığı şaka beni tuzağa düşürmüştü. “Peki, bu şakayı neden yaptın, İpek?” diye sordum. “Yarın sınav yokmuş, ben de sana haber vermek için küçük bir sürpriz hazırladım, o kadar.” dedi ve ardından korku filmi izlemeye karar verdik.
