Yalanlar; günlük hayatımızda karşılaşmaya alışkın olduğumuz, her insanın istemeden de olsa en az bir kere söylediği, gerçek olamayan sözlerdir. Bu sözler, söylendiği anda etkisini yitirmez; bir çığ gibi büyüyüp düşünülemeyecek kadar büyük sonuçlar doğurur. Ama bu yalanlar istenmeden söylenebilir, bir şeyi elde etmek uğruna. Örneğin, yaşamını yitirmeme uğruna söylenebilir bu yalanlar.
Hayatta kalma içgüdüsü, insanın en temel ve güçlü dürtülerinden biridir. Hayatını tehlikede hissettiği zaman insanlar, kendilerini korumak ve durumdan olabildiğince az zararlı çıkabilmek için yalanlara başvurabilirler. Bu durumda insan, yalanları bilinçli bir şekilde strateji olarak veya tamamen içgüdüsel olarak söyleyebilirler. Örneğin, vatanınızı savunduğunuz bir savaştasınız ve esir düştünüz; kimliğinizi veya bağlı olduğunuz tarafı saklamak için gerçeği çarpıtmanız, hayatta kalma içgüdüsünün bir sonucu olacaktır. Benzer bir şekilde, II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası’nda birçok insan -özellikle Yahudileri saklayan insanlar- onları koruyabilmek için yetkililere yalan söylemek zorunda kalmıştır. Bu gibi durumlarda yalan söylemek bir tercih olmaktan çıkar ve bir zorunluluk hâline gelir.

Hayatta kalmak için yalan söylemenin etik olup olmadığı bir tartışma konusudur. İnsanlara zarar vermediğini düşündüğümüz, küçük yalanlar olarak nitelendirdiğimiz “beyaz yalanlar” bile beklediğimiz gibi sonuçlanmayabilir. Bu yalanları; bazen birini ,korumak, üzmemek veya zor bir durumu hafifletmek için söylensek de, bu yalanlar güven problemlerine yol açabilir. Hayatta kalmak için söylenen yalanların etkileri de benzer şekilde değişebilmektedir. Bazen gerçekten insana bir kurtuluş yolu sunsa da, bazen insanın kuyusunu da kazabilir.
Yaşamın devamı için söylenen yalanlar, kişinin içinde bulunduğu durumun ve amacının önemine göre farklı sonuçlanabilir. Bazı yalanlar kısa süre için hayatta kalmayı sağlasa da, uzun sürelerde kişiye ya da çevresindekilere zarar verebilir. Bir kişinin güvenini kazanmak amacıyla söylenen masumca yalanlar bile zamanla ortaya çıkarsa çok daha büyük güven sorunlarına neden olabilir. Yalanın açığa çıkması, başlangıçta ne kadar masum görünse de, kişinin etik değerlerini sorgulamaya ve çevresindekilerle olan ilişkilerini yeniden değerlendirmeye sebep olabilir. Bu nedenle de kişiyle olan ilişki sonlanabilir veya insanlar birbirinden uzaklaşabilir.
Sonuç olarak, insanların hayatlarına devam etme isteklerinden dolayı söyledikleri stratejik ya da içgüdüsel olan yalanların etik durumu gözden geçirilmelidir. Bu yalanlar, insanlara kısa süreliğine yardımcı olsa da uzun sürede insanları zor durumlara düşürür. Yalan söylemek; bazen bir zorunluluk gibi görünse de, bu zorunluluğun ne kadar doğru olduğuna dair sorgulamalar yapmak, insanın vicdanına kalmıştır.
