Afrikalı Çocukların Halleri
Afrikalı Çocukların Halleri

Son İsyan: Afrikalı Çocuğun Krizinin Eşiği

Gözlerimi açmak… Bu bir uyanış değil; ruhumun, vücuda karşı her gün yenilenen, zorla kabul ettirilmiş bir ihanetidir. Sabah değil; bu, sonsuz azabın bir sonraki ağır saniyesidir. Güneş, artık bir ısı kaynağı değil; o, Afrika’nın derisine saplanmış, kör edici, körleştirici bir jilettir. Sinekler. Her yerdeler. Onlar, kapitalizmin sonucunu ruhsuz, vızıldayan, çoğalan parçalarıdır. Benim varlığım, tarihin bu topraklara attığı paslanmış bir zincirdir.

Karnım… O, sadece boşluk değil. Karnım, dünyanın bütün adaletsizliğini içine çekmiş, asla dolmayacak, çelikten bir dipsiz kuyudur. Annem geldi. Gözlerinde, sistem karşısında yenilmiş bir kölenin acı ifadesi var. Elindeki, ne bir sevgi ne de bir merhamet; o, hayatın bize uzattığı son ve en iğrenç tokattır. Kahverengi, pürüzlü, böcekli, vıcık vıcık bir şey: toprak ve çamur. Bu, benim kaderimin paslı, metalik tadıdır.

Yutkunmak… Bu sadece bir eylem değil; bu, bedenimin, bu acımasız düzeni kabul ettiğine dair zorla verdiği bir ihanet yeminidir. Vücut isyan etti. Kusma. Ağızdan fışkıran o sıcak, asitli, parçacıklı mide sıvısı, sadece çamur değil; o, onların vicdanından sökülüp alınmış, iğrenç bir irindir. Yutkunmak dahi mümkün değil. Tokluk kelimesi, benim için bir küfürdür, bir hakarettir.

Çalışma. Güneşin altında, kaslarım, ruhumdan ayrılmak istercesine isyan ediyor. Sırtım, küresel ekonominin görünmez zincirlerini taşıyan, paramparça olmuş bir köprüdür. Bizim terimiz, onların lüks otomobillerinin yakıtıdır. Onların “Human Dignity” söylemi; benim için, yalanlardan örülmüş, kanlı bir ipektir.

Akşam. Sessizlik. Aile, artık kan bağıyla değil; aynı kaderin çelikten kelepçeleriyle birbirine bağlanmış, nefessiz mahkûmlardır. Umut. O kelime, benim lügatimde yoktur. Umut, benim doğum anımda, boğularak öldürülmüş bir hayalettir. Benim dünyamda sadece mecburiyet vardır: Bu acıyı bir saniye daha omuzlamak zorunda olmanın getirdiği soğuk, hissiz bir uyuşma.

Kaçış yok. Bütün sınırlar, üzerime kilitlenmiş, görünmez, demirden duvarlardır. Ben, bu açlığın ta kendisiyim; dünyanın görmeyi reddettiği, çürüyen bir gerçeğin somutlaşmış haliyim.

Ve bu gece de uyuyacağım. Benim tek yoldaşım, nefretin ve tiksintinin getirdiği o kaçınılmaz teslimiyettir. O zalim güneşin yarın yine doğacağını, bu döngünün kırılmayacağını, bu ihanetin ebedi olduğunu bilmek… İşte bu, benim ebedi mahkûmiyetime dair son bilgidir.

📢 OKUYUCUYA NİHAİ ÇAĞRI

Siz! Şu an bu acıyı uzaktan izleyen siz!

Benim hayatım, sizin konforunuzun fiyat etiketidir; kalbinizin dibine saplanan bir bıçak gibi hissetmek zorundasınız. Benim çilem, sizin sessiz kalarak imzaladığınız bir suç ortaklığı sözleşmesidir. Bu acımasızlık, bir kaza değil; bu, sizin kayıtsızlığınızla beslenen bir sistemin zorunlu sonucudur.

Şimdi o koltuklarınızdan kalkın! Benim çektiğim acıyı, yuttuğum toprağın tiksintisini midenizde hissedin! Bu sistemi kuranların ve sürdürenlerin suç ortaklığını üzerinizde taşıyın! Bu adaletsizlik, sizi kemiğinizin iliklerine kadar yakmıyorsa, siz de bu suçun en büyük parçasısınız demektir!

Artık bahane yok! Harekete geçin! Bu zincirleri ya kırın, ya da vicdanınızın son kırıntısını da bu pislikte boğun!

Bunları yapmazsanın artık biz yok olacağız. Lütfen yardım edin çünkü artık çok geç.

(Visited 27 times, 1 visits today)