Sönmüş Anılar

Yıllar önce, arkadaşlarımla saklambaç oynarken, ben ebe seçildim. Saydım, saydım ve gözlerimi açtım. Yavaşça arkadaşlarımı bulmaya başladım ve sonunda yalnızca bir arkadaşım kaldı. Her yere baktık, bağırdık çağırdık, ama o kaybolmuştu. Bu artık bir oyun değildi. O kaybolmuştu.

Sonunda, arkadaşımı, oynadığımız bölgenin dışında, sinirli ve yaşlı komşumuzun bahçesinde buldum. O bölgeye gitmememiz gerektiğini, yaşlı adamın bizi uyardığını hatırlıyorum. Ama arkadaşım dinlemedi ve oraya gitmişti. Onu durdurmaya çalıştım ama yine de gitmeye devam etti. O günden sonra bir daha onu görmedim.

Yıllar sonra, en yakın kafeye doğru hızlı adımlarla yürüyordum. Kalabalık içinde birinin yüzü gözüme çarptı. Tanıdık geldi, ama uzun bir süre ne olduğunu çözemedim. Sonra hatırladım, o oyundaki arkadaşımdı.

Karşımda onu görünce kalbim yerinden fırlayacak gibi oldu. Uzun, büyük bir palto giymişti ve bana yaklaşınca, “Aaa, selam! Ne olduğunu anlamadın galiba. Beni oradan, ailemin gözünün önünde kovdular. Sonra bir daha beni bulamadın. Geçinmek için suçlara karıştım, arkadaşım,” dedi sakin bir şekilde.

Arkasından gelen polis memurları görünce, bana eskiden gitme dediğimde bana baktığı bakışı hatırladım. Demek ki, çözüm her zaman elimdeymiş. Belki de onu çevirmeli, oyunu bıraktığımızı söylemeli ve birkaç kelimeyle onu durdurmalıydım. Arkadaşımı, o küçük ama önemli konuşmaların büyük sorunlara yol açacağını bilmeden bırakmıştım.

(Visited 6 times, 1 visits today)