Gözlerimi açtığım anda hissettiğim tek şey başımın ağrısıydı. Sanki saatlerce uyumuş ama hiç dinlenmemiş gibiydim. Odada bir terslik vardı fakat ne olduğunu bir türlü çözemiyordum. Ağır, saten perdelerin arasından odaya giren ışık gözümü alıyordu. Koşarak pencereden dışarı baktım. Tertemiz, ışıl ışıl olan deniz güneşin altında parlıyordu. İçimdeki ses sahile gitmek için can atsa bile odadaki tuhaflık bana engel oluyordu. Kafamı kurcalayan o soru aklımdaydı sürekli: Ben buraya nasıl geldim?
Gizemli odanın her tarafında mumlar yakılmıştı. Bazısı sönmüş, bazısı ise yavaş yavaş erimeye devam ediyordu. İkinci katında uyandığım, deniz kenarındaki güzel villanın merdivenlerinden sahile indim. Belki de kendi isteğimle buraya gelmiştim. Dün gece… Hiçbir şey hatırlamıyordum. Kafamda kocaman bir soru işareti vardı. Annem ile yaşadığımız ufak tartışmadan sonra evden çıkmıştım. Temiz hava almak için sahile gidiyordum. O anki öfkem ile binaları yerinden oynatabilirdim. Sonra…
Ayağıma bir dikenin batması ile durdum. Olayları bir noktaya kadar getiriyordum ancak bundan sonrası uçsuz bucaksız bir boşluk gibiydi. Kim bilir, kaçırılmıştım. Saat çok geçti ve etrafta kimseler yoktu. Eğer öyle olsaydı kim beni bu kadar büyüleyici bir yere getirirdi? Belki de beni alan kişinin başına bir şey gelmişti ve tesadüfen burada uyanmıştım. Baş ağrımın sebebi de arabaya ya da gemiye binmemek için gösterdiğim çabanın sonucuydu.
Gözüme çarpan deniz kabuklarını toplayarak yürüyüşüme devam ettim. Muhtemelen çılgınca dans etmeye gitmiştim. Hatta o kadar çok eğlenmiştim ki topuklarımın ağrısından yürüyemez hale gelmiştim. Benim halime acıyan bir yabancı da beni bu villaya bırakmıştı. Düşüncelerimi yarıda kesen ağrılarım da kulaklarımı patlatacak kadar yüksek sesle çalan müzikten dolayıydı.
Ne kadar güzel bir gece geçirmiş olabileceğimi düşünürken çok kısık sesle çalınan bir piyano duydum. Re, do, si… Melodinin geldiği yöne doğru koşmaya başladım. Plajın sonuna kadar gittim fakat orada hiç kimseyi bulamadım. Mutsuz bir şekilde villaya dönerken yerde deniz suyundan yıpranmış, bordo bir kravat gördüm. Biraz ilerde karaya vurmuş, yalnızca birkaç parçası yerinde olan bir gemi vardı. Silik ve kaybolmuş anılarımın etrafındaki sis yavaşça dağılmaya başladı.
Kimse ile tartışmamıştım. Yıllar önce kaybettiğim ailemi sadece düşlerimde görebilirdim. Ben popüler bir yolcu gemisinde müzisyendim. İnsanlar bir haftalık bir tatile gidiyordu. Gemi hareket etmeden önce binen aileleri hatırladım. Hepsi ne kadar da mutluydu. Yolculuğumuzun üçüncü günüydü. Etrafımda büyük bir kalabalık vardı ve ben piyano çalıyordum. Re, do, si… Bir gürültü duyuldu. Dışarda şiddetli bir fırtına başlamıştı ve gemi batıyordu. Herkes sağa sola koştururken devasa bir dalga üzerimize indi. Dehşet verici çığlıklar aklımdan çıkmamıştı.
Düşüncelerimin içinde boğulurken yanıma bir kadın geldi. Tıpkı anneme benziyordu ve beni kurtaran kişi o olmalıydı. Beni, fırtınadan sonra sahilde yatıyorken bulmuş. Uzun bir süre sarıldık. Sonsuzmuş gibi gelen sarılmanın ardından uzaklara baktım. Denizin dalgaları, fırtınanın izlerini çoktan silmeye başlamıştı ama ben asla unutamayacaktım.

