Sütten Ağzı Yanan Yoğurdu Üfleyerek Yer

 

                          Hayatın labirentlerinde yol alırken, deneyimlerimizin izleri ruhumuzun duvarlarına silinmez mürekkeplerle kazınır. Özellikle de acıyla yoğrulmuş anılar, geleceğe dair algımızı derinden etkileyen birer sürekli tekrar eden temalara dönüşür. İşte tam da bu noktada, kadim bir bilgelik fısıltısı yankılanır kulaklarımızda: “Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer.”

                         Bu özlü söz, aslında bireyin travmatik bir olay sonrası geliştirdiği savunma mekanizmalarını en yalın haliyle resmeder. Bir zamanlar sıcak sütün yakıcı dokunuşuyla tanışan dudaklar, artık en masum görünen yoğurdun serinliğine bile şüpheyle yaklaşır. Bu durum, bir paradoks gibi görünse de, insan psikolojisinin derinliklerinde yatan nedensellik ilkesinin bir tezahürüdür.

                        Kahramanımız Elif, çocukluğunun pastoral bahçesinde, mis kokulu inek sütünü içerken yaşadığı küçük bir kaza sonucu bu atasözünün canlı bir örneği haline gelir. O gün, aceleci bir yudumla damağını yakan sıcak süt, Elif’in hafızasına yerleşir. Aradan yıllar geçer, Elif büyür ve hayatının yeni evrelerine adım atar. Ancak o çocukluk anısının bıraktığı travma, bilinçaltının dehlizlerinde pusuda beklemeye devam eder.

                      Bir gün, Elif bir davette kremamsı bir yoğurt tatlısıyla karşılaşır. Gözleri, tatlının davetkar beyazlığına takılır. Ancak tam o sırada, zihnine o acı veren sıcaklık hücum eder. Dudakları hafifçe titrer, içgüdüsel bir refleksle tatlıya yaklaştırdığı kaşığı yavaşlatır. Sanki o masum yoğurt bile, geçmişin sıcaklığını taşıyormuş gibi bir illüzyona kapılır. İşte o an, atasözünün derin anlamı Elif’in ruhunda yeniden canlanır. Geçmişin acısı, bugünün keyfini gölgeleyen bir gölge gibi üzerine düşer.

                    Elif’in bu iç konuşması, aslında hepimizin zaman zaman deneyimlediği bir durumu yansıtır. Hayatın inişli çıkışlı yollarında karşılaştığımız her olumsuzluk, geleceğe dair beklentilerimizi ve davranışlarımızı şekillendirir. Bazen bu öğrenilmiş çaresizlik, yeni başlangıçlara olan inancımızı zedeler ve bizi gereksiz bir temkinlilik sarmalına hapseder.

                   Ancak unutmamalıyız ki, her yoğurt aynı sıcaklıkta değildir. Geçmişin acı hatıraları bize dersler verse de, geleceğe umutla bakmayı ve yeni deneyimlere açık olmayı sürdürmeliyiz. Aksi takdirde, hayatın sunduğu nice lezzetli tatlıyı, geçmişin hayaletleriyle üfleyerek geçirmek zorunda kalırız.

(Visited 57 times, 2 visits today)