Ahmet amca; köyde sakin, çalışkan ve biraz da dalgın bir adam olarak bilinir. Her sabah erkenden kalkar, evinin bahçesindeki küçük tavuk çiftliğinde çalışır; sonra kahvaltısını yapıp kahvesini içerdi. Bir gün Ahmet amca, kahvaltıda süt ısıtmaya karar verdi. Ama o sabah bir şeyler ters gitti.
Sütü ocağa koyduktan sonra Ahmet amca, bahçede bir anda horozların arasında çıkan karmaşaya daldı. O kadar dalmıştı ki ocakta kaynayan sütü tamamen unuttu. Nihayet eve döndüğünde, süt taşmış, ocağın üzerine dökülmüştü. Aceleyle tencereden bir kepçe alıp içti. Ancak süt öylesine sıcaktı ki ağzı yandı. Ahmet amca, bu acı tecrübeyi kolay kolay unutmadı. Günlerce konuşurken zorluk çekti, ne yese bir türlü tat alamadı.
Bu olayın üzerinden birkaç hafta geçti. Ahmet amca, komşusu Hatice teyzenin getirdiği ev yapımı yoğurdu tatmaya karar verdi. Yoğurdu kaşıklamadan önce onu üflediğini gören Hatice teyze şaşkınlıkla sordu:
— Ahmet Bey, yoğurt zaten soğuk, niye üflüyorsun?
Ahmet amca gülerek cevap verdi:
— Hatice Hanım, sütten ağzım yandı; şimdi yoğurdu bile üfleyerek yiyorum. Tedbiri elden bırakmamak lazım.
Ahmet amca bu olaydan sonra köyde adeta bir ders kaynağı haline geldi. Herkes ona şakayla karışık takılırken, bir yandan da onun temkinli davranışını örnek aldı. Çiftlikte çalışan gençler, Ahmet amcanın hikâyesini sık sık anlatır ve:
— Tedbirli olmak iyidir, Ahmet amca gibi yoğurdu üfleyerek yiyin! derdi.
Bir gün köy kahvesinde sohbet ederken Ahmet amca, “Tecrübe en iyi öğretmendir,” diyerek bir kez daha insanların aklında yer etti. Hem gülümsetti hem düşündürdü.
