Terapist

Genç terapist, sandalyede bacak bacak üstüne atmış; hayatındaki gelişmeleri anlatan hevesli kadını seyrediyordu. Kadın sonunda sevgilisinden ayrıldığını, ailesiyle olan iletişimini geliştirdiğini ve nasıl hayatını düzene sokma yolunda olduğundan bahsediyordu. Gözleri heyecanla odanın duvarlarında dolaşıyor, kolları sağa sola savruluyordu.

“Ah! Beni görmeliydiniz, o kadar gurur duyardınız ki benimle.. O utanmazın ağzının payını çok iyi verdim, inanın.”

Kadın sonunda ona yapılan saygısızlıklara başkaldırıyor, insanları mutlu etmek için ölesiye bir çaba sergilemiyordu. Terapisti bir ona, bir de notlarına baktı; ne kadar yol kat etmişti böyle! İlk konuştukları zamanı hatırlıyordu… Hastası, koltukta iki büklüm kıvrılmış; orada olmaktansa Dünya’nın çekirdeğinde cayır cayır yanmak istercesine bakıyordu ona. İki kelam zar zor edebilmişlerdi, ancak şimdi karşısındaki kadın susmak bilmiyordu- kendi değerini kavramış, kendisini yaşamının merkezine koymayı öğrenmişti. Terapistin ona karşı umudu yeniden yeşeriyordu, mutlu gözlerle dinlemeyi sürdürdü kadını…

“Evet, sonra da anneme artık 21 yaşında bir kadın olduğumu- beni ne kadar istese de yönetemeyeceğini söyledim. İnanabiliyor musunuz? Ağzı bir karış açık baktı bana, sanki karşısındaki ben değilmişim gibi.”

Terapistin gözleri bir saniyeliğine titredi, kadının görüntüsü bulanıklaşır gibi oldu ancak kendini çabucak toparladı. Saçını kulağının arkasına tıkıştırdı ve duruşunu dikleştirdi… Ah, hastasıyla aynı anda yapmışlardı bunu. Birbirlerine samimi bir şekilde gülümsediler ve kadın konuşmayı sürdürdü.

Hayatı ne kadar mükemmel, diye düşündü terapist, keşke onun gibi olabilseydim. Bu düşünce aklından geçtiği an kendinden utanıverdi, karşısındaki onun… hastasıydı sonuçta. Ama ne olursa olsun içindeki acıyı bastıramıyordu genç kadın, neden kendisi böyle olamıyordu ki? Hep başkaları iyileşmiş, hep onlar mutlu olmuştu; hem de gözlerinin önünde! Ama kendi için aynı şey asla geçerli değildi. Bakın, tekrar görüşü kararıyor! Bu sefer not defterini kucağına bıraktı ve gözlerini ovuşturdu, ne oluyordu böyle?

Elleri hala gözlerindeyken, hastanın sesi boğuklaşmaya başladı. Artık neredeyse fısıldıyor gibiydi, sanki onu dinleyen kadının daha fazla üzülmesini istemiyor gibi. Sesler kesilmişti- kimse konuşmuyordu artık. Yalnızca o vardı, gözlerini yummuş sakince oturuyordu koltukta. Sahi, sandalyesinin soğuk ahşabını hissetmiyordu artık; evet evet, çok daha rahat bir yerde oturuyor olmalıydı. Yanlış mı hatırlıyordu yoksa? Hayır, sandalyede oturduğuna emindi, nasıl olmuş da bir anda yumuşak minderlerin arasında bulmuştu kendini?

Kaşları çatıldı ve durumu anlamlandırabilmek için gözlerini araladı. Elleri bacaklarının üstüne düştüğünde bir çift göz onu sakince izliyordu. Kadın avuçlarının arasındaki kalemi gevşek bir biçimde tutmuş, not defterinin üstünde bekletiyordu. Not defteri, diye düşündü; onun değil miydi? Karşısındaki bu kadın onun sandalyesinde oturuyor, onun not defterini ve kalemini tutuyordu. Birkaç saniye öncesinde onun oturduğu koltukta oturuyordu, bundan emindi.

Terapisti, “Devam etmek ister misin?” diye fısıldadığında derin bir nefes aldı.

(Visited 3 times, 1 visits today)