Umudun Yeniden Yeşermesi

Bir ev vardı; pencereleri kırık, duvarları çatlamış, bahçesi dikenlerle doluydu ve yıllardır kimse oraya uğramazdı. Rüzgâr estiğinde perdeler gıcırdar, evin içinde toz ve geçmişin kokusu karışırdı. O ev sessizce bekliyordu.

Bir sabah genç bir kız geldi. Adı Defne’ydi. Gözlerinde hem hüzün hem kararlılık vardı. Ellerinde küçük bir valiz, kalbinde büyük bir özlem taşıyordu. Çünkü bu ev, annesinin sesinin yankılandığı, gülüşlerinin duvarlara çarptığı bir yerdi. Şimdi ise toz ve sessizlikle kaplıydı, ama Defne geri dönmüştü; içinde hâlâ bir umut kıvılcımı vardı.

Kapıyı açtığında paslı menteşeler gıcırdadı. İçeriye yılların ağırlığı doldu ama Defne derin bir nefes alıp sessizce fısıldadı: “Burası yeniden can bulacak.” Günlerce temizledi, süpürdü, boyadı, duvarları onardı, kırık camları değiştirdi ve sobayı tamir etti. Ellerinde kesikler, dizlerinde morluklar vardı ama durmadı. Bahçeye çıktı, toprağı eşeledi, dikenler ellerine battı. Çocukluğundan kalma bir toka buldu; gözlerinden yaşlar süzüldü ama gülümsedi.

Her sabah toprağı suladı, kalbini besler gibi. Bir sabah minicik bir filiz belirdi; kalbi hızla çarptı. “Demek ki hâlâ umut var.” dedi sessizce. Günler geçti, bahçede rengârenk çiçekler açtı, ev artık yalnızca geçmişin gölgelerini değil, yeniden doğan bir yaşamı taşıyordu. Defne’nin elleriyle yeşerttiği bahçe, kalbinin bir yansımasıydı.

Kasabanın insanları evi her gördüklerinde durup bakıyor ve birbirlerine fısıldıyordu: “Umut hiçbir zaman ölmez; sadece yeniden yeşerir.” Böylece o eski, unutulmuş ev bir kez daha yaşamın, sevginin ve umudun simgesi hâline gelmişti.

(Visited 2 times, 1 visits today)