Unutulmuş yıllar

Yağmur ince ince yağarken eski kitap kokan küçük kafeye adım attım. İçeriye dolan hafif kahve kokusu ve fonda çalan yumuşak piyano melodisi içimi ısıttı. Ellerimi cebime sokup etrafı süzdüm. Bunca yıl sonra onunla karşılaşacağımı bilmek içimde tarif edemediğim bir heyecan yaratıyordu.

Sonra onu gördüm.

Köşedeki masada oturuyordu. Koyu gri paltosuna sıkıca sarılmış, önünde yarısı içilmiş bir kahve duruyordu. Parmaklarını fincanın etrafında gezdirirken uzaklara dalmıştı. Yüzü biraz solgundu ama hâlâ aynıydı. Zaman ona nazik davranmıştı.

Bir an duraksadım. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Yaklaşmalı mıydım? Beni görmek ister miydi? Yıllar sonra hâlâ eskisi gibi mi hissediyorduk yoksa her şey çoktan geride mi kalmıştı?

Derin bir nefes aldım ve adımlarımı ona doğru yönlendirdim. Beni fark ettiğinde göz göze geldik. O an, bütün dünya sustu. Yağmurun sesi, insanların konuşmaları, fondaki müzik… Hepsi silindi.

Gözlerime dikkatlice baktı. Önce şaşkınlık, ardından hafif bir gülümseme belirdi dudaklarında. İçimde bir şeylerin kırıldığını mı yoksa yerli yerine oturduğunu mu bilmiyordum.

— Merhaba, dedim.

— Merhaba, dedi.  (Sesi, eski günlerin yankısı gibiydi.)

Ve yıllardır beklediğim o an, sonunda gerçek oldu.

(Visited 5 times, 1 visits today)