Gözlerimi açtığımda gördüklerime inanamadım. Az önce masamda ders çalışırken uyuya kalmıştım; ama şimdi etrafımda insanlar koşturuyor, yüksek sesli anonslar havada yankılanıyordu. Bir süre nerede olduğumu anlayamadım. Başımı biraz kaldırınca beyaz hastane tavanı gözümün önüne geldi. Kolumda bir serum takılıydı. Annem yanımda oturuyordu ve gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Beni fark edince hızla ayağa kalktı.
“Nihayet uyandın!” dedi. Sesindeki rahatlama, içimdeki tedirginliği daha da artırdı.
“Ne oldu?” diye sordum.
Annem derin bir nefes aldı.
“Dün akşam çok yorgundun. Başın dönmüş ve bayılmışsın. Seni hemen hastaneye getirdik.”
O anda her şey yerine oturmaya başladı. Günlerdir uykusuzduk, sınav stresinden ne doğru düzgün yemek yiyor ne de dinleniyordum. “Bir şey olmaz” diyerek kendimi hep zorlamıştım. Ama bedenim sonunda dayanamayarak pes etmişti.
Etrafıma tekrar baktım. Serumun yavaşça süzülen damlaları, ritmik sesler çıkaran cihazlar… Hepsi bana tek bir şeyi çok net hatırlattı: Kendime dikkat etmezsem hiçbir sınavın, hiçbir başarının hiçbir anlamı yoktu.
İşte o gün kendime bir söz verdim. Bundan sonra bedenimi görmezden gelmeyecek, sağlığımı her şeyin önüne koyacaktım. Çünkü bir daha gözlerimi açtığımda böyle bir manzarayla karşılaşmak istemiyordum.
