Yabancı Oda

Gözlerimi açtığımda tanıdık olmayan bir tavan gördüm. Beyaz, ahşap kirişlerle kaplı, hafif eskitilmiş bir tavandı bu. Yatağın içinde doğrulurken, burasının benim odam olmadığını fark ettim. O an içimde ne bir panik ne de bir korku vardı. Sadece şaşkındım.

Yatak büyük ve rahattı, çarşaflar bembeyazdı ve hafif tuzlu bir esinti odanın içinde dolaşıyordu. Pencereye yöneldim, ağır ahşap kepenkleri açtım ve gördüğüm manzara nefesimi kesti. Uçsuz bucaksız bir deniz gözlerimin önündeydi. Güneş, suyun üzerinde parlıyor, sahile vuran dalgalar usulca köpüklerini bırakıyordu. Uzakta birkaç küçük tekne süzülüyordu.

Burası neresi? Ben buraya nasıl geldim? Hatırlamaya çalıştım ama dün geceye dair net bir şey anımsayamıyordum. Son hatırladığım şey, kendi yatağıma yatmış olduğumdu. Ama şimdi, hiç bilmediğim bir yerdeydim.

Odayı gözden geçirdim. Ahşap mobilyalar, duvarlarda eski haritalar ve bir köşede duran yıpranmış bir valiz… Valiz benim değildi. Üzerinde eski püskü bir etiket vardı ama yazılar silinmişti. Masanın üzerinde açık duran bir defter dikkatimi çekti. Yanına yaklaştım ve sayfalarına göz gezdirdim. İçinde anlam veremediğim yazılar, birkaç eski fotoğraf ve çizimler vardı. Fotoğraflardan biri beni sersemletti. Çünkü birinde ben vardım.

Üzerimde eski bir denizci ceketi, gözlerim hafif kısık, güneşe bakıyordum. Ama bu fotoğrafı çekildiğimi hatırlamıyordum. Bir şeyler garipti.

Kapıya yöneldim, paslı tokmağı çevirdim ve dışarı çıktım. Karşımda dar, taş döşeli bir sokak vardı. Etrafıma baktım, birkaç eski bina, beyaz badanalı duvarlar ve arnavut kaldırımları… Denize doğru bir patika uzanıyordu. Ayaklarım beni oraya götürmeye başladı.

Belki de buraya neden geldiğimi öğrenmenin tek yolu, denize yaklaşmaktı. İçimde bir his, cevapların orada olduğunu söylüyordu.

Dalgaların kokusunu içime çekerek sahile indim. Elinde bastonu , gözlerinde bir bilgelik olan bir adam vardı. Sanki beni tanıyormuş gibi hafifçe başını salladı.

Tereddüt ederek ona yaklaştım. “Beni tanıyor musunuz?” diye sordum. Adam derin bir nefes aldı ve hafifçe gülümsedi.

“Burası sana yabancı değil. Hatırlamıyorsun, ama buraya daha önce geldin,” dedi. Sesi derin ve güven vericiydi.

Sözleri tüylerimi ürpertti. Anlamsız görünüyordu ama içimde bir yerde mantıklı geliyordu. Denize doğru bir adım attım,  gözlerimi kapattım, zihnimde bulanık anılar belirmeye başladı. Sanki çok eski ama bana ait olan bir hayatın parçaları suyun içinde saklıydı.

Derin bir nefes alıp ileriye bir adım daha attım. Sular dizlerime kadar yükselirken, içimde garip bir his doğdu. Sanki buraya ait olduğumu hatırlamak üzereydim. Belki de gerçekten buraya daha önce gelmiştim. Belki de kim olduğumu yeniden keşfetmenin eşiğindeydim.

 

(Visited 16 times, 1 visits today)