Uzun bir günün ardından eve gelmişsin, üstünü değiştirmiş, belki sabahtan kalma işlerini yapıyor, belki de en sevdiğin programı izlemek için televizyonun karşısına oturmuşsun. Çok zaman geçmeden eline telefonunu alıyorsun ve sosyal medyada kim ne yapıyor diye gezinmeye başlıyorsun. Herkes dışarıda, gerek bir restoranda gerek bir parkta arkadaşlarıyla, sen ise evinde oturmuş onları izliyorsun.
Hepimiz yaşamışızdır o gelen yalnızlık hissini. O an sorgularız, kaç yıllık ömrümüzün ardından elle tutulabilecek ne kadar dostluğumuzun olduğunu. Çevremize baktığımızda toplumun içindeyizdir ama günün sonunda ait hissetmeyiz kendimizi hiçbir yere.
Bizi bu mentaliteye sürükleyen birçok etken var aslında. Tüketim biçimimiz buna bir örnek. Günümüzde hızlı tüketime o kadar alışmışız ki bir şeyden sıkılmamız birkaç günümüzü alıyor. Bu durum ilişkilerimize de yansıyor, bir özelliği artık bizi etkilemeyen bir insanı hayatımızdan çok hızlı kesip atabiliyoruz, nasıl olsa yenisi gelir.
Başka bir örnek ise çalışma koşulları. Son dönemlerde “modern kölelik” sistemi gündemde. Sabah 9 akşam 5 yoğun çalışma saatleri ardından sosyalleşecek ne gücümüz ne de vaktimiz kalıyor. Çalışma şartlarında iş arkadaşlarımızla yarışa tutulmamız da artık bu kişileri bir arkadaştan ziyade bir rakip olarak görmemize neden oluyor. Kim kıskançlık beslediği rakibiyle gerçek bir arkadaşlık kurabilir ki?
Belki de jenerasyonumuz bu yönde hissetmeye mahkum. Yapılan araştırmalara göre Z kuşağı hayata daha bireysel bir perspektiften bakıyor. Kimilerinin bencillik olarak nitlelendirebileceği bu tutum ilişkilerin zarar görmesine ve insanlar arası eskisi kadar kuvvetli bağların oluşamamasına neden oluyor.
Bu durumdan bizim yandığımız kadar başka nesiller de yanacak. Özellikler bu devrin çocuklarının ne oyunlar oynayıp sosyalleşebileceği güvenli sokakları var ne de dışarıda zaman geçirebileceği arkadaşları. Hepsi dijital ortamlarda büyüyorlar. Arkadaş olarak gördükleri içerik üreticileri onları tanımıyor bile…
Yaşanılan bu şartlar toplum olarak bizi depresif bir konuma getirdi, sonuç olarak insan sosyal bir varlık ve sosyalleşme ihtiyacımızı karşılayamamak bizleri daha hassas bir konuma getirdi. Günümüzde yüksek oranda görülen depresyon vakalarının en büyük sebeplerinden biri de yalnızlıkla ilişkili. Bu yalnızlıktan dolayı kendimizi sosyal hayattan uzaklaştırıp dijital mecralarda saklanıyoruz, günün sonunda dizilerde, oyunlarda gördüğümüz karakterleri kendimize dost biçiyoruz. Bu durumda artan teknoloji bağımlılığı, bizleri sosyalleşmeden daha da uzaklaştırıp bir çıkmaza sürüklüyor.
Bu gelişmeler sonucu yakındığımız “kalabalık yalnızlık” ın çözümünün bizlerde olduğuna inanıyorum. Hepimiz bir arkadaşımızın bizi aramasını bekliyoruz buluşalım diye, peki biz onları arasak? Onların da ihtiyacı vardır belki buna, veya yolda gördüğümüz bir yabancıya gülümsesek, belki bu onların içindeki karamsarlığı az da olsa hafifletebilecektir. Belki de çok küçük görünen bu davranışlar toplumumuzu bu makus durumdan kurtaracaktır, kim bililr?

